Pencereden dışarı baktım. Yağmur oklar gibi penceriye vuruyor, onları dövüyordu. İçindeki öfkeyi adeta boşaltmak istiyordu. Zaten nedensizce (!) karanlık olan hava daha da kararmıştı. Gece arabası erken gelmiş gibiydi gök. Yanardağ püskürmüş gibiydi. Pencerenin hemen önündeki koltuğa oturdum ve pencereden dışarı bakmaya devam ettim. İnsanlar ne kadar gariplerdi. Cansız şemsiyeler ile oradan oraya gidiyor birbirlerine soğuk bakışlar atıyor, o bakışları tutuyordu. Biraz neşe katan ve hayat belirtisi gösteren şeyler kesinlikle gençlerdi. Suskun ve boynu bükük parklarından, çocukluklarından kopamamış oralarda zaman geçiriyor, gülüyor ve şakalar yapıyorlardı. Rengarenk giyiniyor ve yetişkin olduklarında işleri başındayken geçmişe bakıp 'Çok güzel eğlendim. Keşke o yaşımda olsaydım.' diyecekleri anılar biriktiriyorlar. Soğuk hava bana evimi anımsatmıştı. Kalemizin soğuk duvarları, pencerenin soğuk pervazları, soğuk ve boş odalar hatta kısmen soğuk yataklar ve geceler ve rüyalar...