Victor ağır adımlarla içeri girdi. Etrafına bakındı. Evde gözlerini gezdirdi bir süre. Holün ortasındaki koltuklara Kenneth ve tanımadığı 4 kişi oturmuştu. Sarışın bir kız yerde oturuyordu. Gözleri şişmiş gibiydi. Perişan duruyordu. İç çekip muhatabı olan kişiye yani Kenneth'a baktı.
-Ne işin var benimle?
-Birisini paketlemen lazım.
- Ne?
- Bu hanımların arkadaşı kaçırılmış falan filan ölmek üzere falan filan ve sen onu kurtarmalısın. Anladın mı?
Başını salladı Victor. Anlamıştı. Basit bir görevdi. Başaramaması saçma olurdu.
-Tabi ki anladım patron. Acaba neresi?
Kenneth kumaş pantolonunun cebinden bir kağıt parçası çıkartıp ona uzattı. Kargacık burgacık el yazısı ile birkaç kelime karalanmış kâğıtta hiç şüphesiz adres yazıyordu. Victor kağıdı aldı ve basını sallayıp evden çıktı.
-Söylemeli miydik?
Diye sordu Daniela. Mırıldanmalarına geri donmuş gibiydi. Patricia basını kaldırdı.
- Bir şey yapacaklarına inanıyor musun? Ben inanmıyorum. Eğer deseydik...
-İşi kabul etmezdi.
Diye tamamladı Kinsey, ablası Patricia'nin sözünü.
-Güvenemeyiz. Bilmemesi daha iyi olur.
Patricia başını salladı. Kenneth'a baktı. Rahat bir şekilde koltuğa oturmuştu. Sinirleri gerildi. Ama ağzını açmak da istemedi. Kinsey büyük ihtimal laf söyletmezdi. Tekrar kabuğuna dönmeye karar verdi.
Victor neden bu işi kendisine verdiğini düşünüyordu. Pekala Kenneth kendi de gidip halledebilirdi veya herhangi birisin gönderebilirdi. Onu seçtiyse ya kaybedilemeyecek kadar önemli biriydi ya da olay düşündüğünden daha çetrefilliydi. İkincisi olmalı diye mırıldandı kendi kendine. Kenneth'ın bu tür işlerden uzak durduğunu da bilirdi. 15'inden beri babası tarafından anılmayı sevmemiş hatta soy adından genelde utanmıştı. Şimdi bu kişi önemsiz birisiydi ve kaçırılma olayının altında büyük ihtimal başka bir şey vardı. Bunu hissediyordu. Yavaşça arabasını sürmeye devam etti. Kararan hava iyice rahatsız etmişti onu. Derin bir nefes çekti içine ve sokaklarda ilerlemeye devam etti. Verilen adres bildiği yerdi. Gülümsedi Victor. Onun bilmediği sokak yoktu buralarda. Adresin önüne geldi. Arabasını birkaç sokak ötede bırakmış, yürüyerek gelmişti. Evin penceresinden içeri gözledi. Karanlıktı içerisi. Odanın az ötesinden ,mutfak olduğunu düşünüyordu, loş bir ışık doluyordu ancak içeriyi aydınlatmaya yetmiyor, yarı yolda karanlık ışığı yutuveriyordu.
Böyle bir manzarayı en son ne zaman gördüğünü anımsamaya çalıştı. Dün müydü? Pek ala olabilirdi. Ondan önceki gün müydü? O da olabilirdi. Hayatı böyle evler, depolar, araziler görmekle geçmişti. Bazen siz kaderinizi yazamazdınız. çevrenizdekiler kaderinizi yazar ona göre yaşardınız. Kimilerinin doğduğunda belli olurdu kaderi. Buna boyun eğerler, kendilerine biçilen kaftanı taşırlardı. Onurla ve mutlu veya mutsuz. Bazıları ise Kenneth gibi olurdu. Kabuğuna sığamazlardı. İsyan ederler, o kabuktan ıstakozların yaptığı gibi çıkmak isterlerdi. Çünkü dayanılmaz bir acı yaşarlardı. Ama kaderler öyle bir yazardı kaderinizi ölene kadar kurtulamazdınız bu yaşamdan.
İçeriye bakmaya devam ederken bir karaltı pencereye yaklaştı. Iyice cama yapışınca dışarıdan gelen ışık altında aydınlandı. Genç bir adamdı karşısında duran. Karmakarışık sacları vardı. Omuzları düşüktü. Gözleri kendi gözleri ile kesişince irkildi Victor. Bu bakışları daha önceden görmüştü. 14 sene önce...
Omuzları çökmüştü çocuğun. Burukça bir ifade vardı şimdi suratında. Victor yanına oturdu çocuğun. Gözleri kızarmıştı.
-Ne oldu küçük adam?
Omuzlarını umutsuzlukla silkti çocuk. Dudaklarını kımıldattı.
-Yemin ederim ki öldüreceğim.
-Kimi?
-Kenneth'ı.
Şaşırdı Victor.
-Neden?
-Çünkü, çünkü, sana söylemeyeceğim! Güvenmiyorum.
Ayaklarını vurarak uzaklaşmıştı çocuk.
Ash gözlerini cama diktiği esnada bir misafiri olduğunu hissetmişti. Izlendiğini fark ediyordu. neyden kaçtığınızı dahi unuttuğunuz seneler boyunca bedeniniz kendinizi eğitirdi. Her bir sese kulak kabartır, içgüdülerinize güvenmeniz gerektiğini öğrenirdiniz. Ve Ash asla yanılmazdı o bir çift gözler hakkında. Bu sefer de öyle olmuş cama yapışınca o hisle birlikte bir his daha canlanmıştı. Kaçmalıyım. Bu hissi def etti Ash. İçeride Engelbertha vardı ve kendisini kaçırmış olmasına rağmen büyük bir güven duyuyordu ona karşı. Kuru dudaklarının üzerinde dilini gezdirdiği esnada karanlıkta parlayan tanıdık sima karşısında afalladı. Bu yüzü bir yerde görmüştü ama nerede?
Pembe renkli çarşafların içinde kaybolmuştu Christian. Ablasının kokusu burnuna doluyordu. Gülümseyerek yastıklara atlıyor biraz biraz çarşaflara gömülüyordu. Kapı gıcırdayarak açıldı. İçeri ablasının kahkahaları doldu. Meraklı bakışlarını çarşafın altından çıkardı çocuk. O bakışları gördü. Kendinden emin her şeye gücü yeteceğine inanan masum bakışları. Hiddetle yanan gözleri. O bakışları asla unutmadı Christian.
Derinlerden bir nefes aldı.
-Victor...
Onunla bir titrek ve tanıdık bir ses daha odada bu ismi söylemişti. Etrafına bakınca yanında geçmişin sayfalarına gömülmüş olması gereken kişi toprağın 6 fit altından çıkıp gelmiş ve yanında soluk beyaz teni ile ışıl ışıl parlıyor titreyen nefesler alıyordu. Oraya uzun süre bakakaldı Ash. Gözlerini alamadığı güzellik, beyaz melek, ablasıydı hiç şüphesiz. Unuttuğu ve sürekli kaçtığı ablası. Ona sonsuzluk gibi gelen süre boyunca Victor Smirnov'un farkında dahi olmadığı ablasının aşık bakışlarını izledi Ash. Artık ablasından daha büyüktü. 6 yaş daha... Asla düşünmezdi ondan daha büyük olabileceğini ama olmuştu işte.
Victor efsunlanmış gözlerle baktığı yere bakmaya çalıştı ama karanlıktan başka hiçbir şey göremedi. Christian'ı öyle görmek onu biraz daha yıpratmış kendini aciz hissettirmişti. Ruhu acizliği altında ezilirken dimdik durmaya çalıştı. Bir şeyler düşünmeye odaklandı. Ancak ablasına bu kadar benzeyen Christian'ı gördükçe aklına Christin'in gelmesine engel olamıyordu. Başını söylenmemiş sözlerin,olmamış hayallerin, kırılmış kalplerin, acıların gölgelediği bir yorulmuşlukla ve çaresizlikle pencereye yasladı.
Ash gözleri önünde bir anda acıyla yüzünü buruşturan ablası karşısında afalladı. Garip bir acı çekiyor gibiydi ki ablasının bembeyaz yarısaydam bedeni pencereye atıldı. Elini Victor'un eğik kafasının gölgelediği yere uzattı. Dokunamadı. Hiçbir şey yapamadı. Pencerelerden, duvarlardan hatta düşüncelerden bile uçup gitmeye alışmış olacak ki eli gölgelerin birkaç milim ötesinde kaldı. O da başını öne eğdi ve mırıldandı.
-Özür dilerim sevgilim. Seni yalnız bıraktığım için. Gerçekleşmemiş hayallerde yüzmeye çalıştığın için. senden her şeyini çaldığım için. Gençliğini yıktığım için. Seni bir nevi cezalandırdığım için. Asla sana karşı kızgın olmadım. Keşke o gün asla kavga etmeseydik. İkimiz de şuan daha özgür olabilirdik. Ruhlarımıza zincirler bağlamazdık. Özür dilerim sevgilim. Bana aşık olduğun için. Sen harika bir hayatı ve mutlu bir yuvayı hak ediyordun. Özür dilerim sevgilim o mutlu yuvan olamadığım için.
Christin'in umutsuz cılız ve ürpertici sesi kulaklarına dolarken kalbinin daha hızlı atmasına neden olmuştu. Christin bakışlarını Victor'un çevresinde dolandırdı ve ona baktı. Kimse yoktu. Kapı açıktı. Ve ablasından bir kelime daha duydu.
-Kaç.
Yavaşça kapının aralanması ile Victor'un ilgisi oraya döndü. Korkuyla soğukta dikilen Ash'e baktı. Ash fısıldadı soğuğa.
-Bak fazla vaktimiz yok. Burada asker duruyordu ama şuanda yok. Birkaç sokak her yer asker ve kaçmamız lazım. Karanlıkta diğerleri görmez belki ama o gelirse biteriz.
Victor başını salladı ve kolundan kaptığı gibi onu sokağa çıkardı. Kafasındaki şapkayı ve atkısını ona verdi. Üzerindeki ceketleri değiştirdiler ve Ash başı öne eğik Victor'un yanında yürümeye başladı. Vicrtor onunla boşa konuşuyor, senelerdir tanıyor ayağına yatmaya çalışıyordu. Başarıyor muydu bilmiyordu ancak onun dediği şeyi fark etmiş iyice tenhalaşan sokaklarda bedenini delip geçen gözlere inat doğal davranıyordu. Birkaç sokak ötedeki arabasına bindiler. Victor derin bir nefes aldığı sırada Ash dikiz aynasında arka koltuğa bakıyordu.
-O burada.
Victor şaşırdı, kekeledi.
-Kim?
-Christin.
-Sen hatırlıyor musun?
-Unutmuştum. Senelerdir beni neyin kovaladığını unutmuştum. Şimdi hatırlıyorum ve ablam. O burada. İsmimle bir geldi.
-Adını da mı unuttun?
-Sanırım evet. Ben Ash. Christian değil. Christin'in kardeşi değil. Evsiz Ash. Soyadı olmayan, kimsesiz çocuk. Ama o burada. Benim için değil, senin için burada.
Dikiz aynasından konuşan ablasını izledi bir süre.
-Konuşuyor.
-Ne diyor?
Boğazı düğümlenmişti Victor'un. Duymak istiyordu ama deli gibi korkuyordu.
-Üzgünmüş...
Durdu biraz ve devam etti Ash.
-Senin gençliğini, aşkını çaldığı için. Geleceği az çok bilmesine rağmen seni de oraya sürüklediği ve birlikte olmayacak düşler gördüğünüz için.
-Ben asla bundan pişman değilim.
-Aşık olamamana üzüldüğünü ve bunu hak etmediğini söylüyor.
Arabayı çalıştırdı Victor ve ilerlemeye başladılar.
-Ben ona aşık olduğum için de pişman eğilim. O beni hayata bağlıyor. Özür dilerim ona güzel bir seni seviyorum diyemedim veya gittiğinde ,sesi çatladı, harika bir ilişkimiz yoktu. Ama her şeyi gördüğü söylenen Zeus'a yemin olsun ki onu her şeyden ve herkesten çok sevdim. Bundan ne pişmanım ne de bir başkasına aşık olmak isterim. Onun aşkının verdiği ıstırap bile gül kokulu.
İç çekti Victor. Senelerdir diyememek onu yaralamıştı. Ne kadar gerçek olmadığını bilse de demek rahatlatmıştı onu bir nebze. Karanlıkla süslü yolu izlerken gözleri yan sokağa dönmeden önceki eve çarptı. Ash'i aldığı yerdi burası ve 3 kadın orada durmuş hararetle tartışıyorlardı. Ash şapkasını indirmişti. Engelbertha dediğini belli belirsiz seçebildi Victor. Kadınlar fark etmeden sokaktan sapıp caddeye çıktı. Kenneth'ı bulduğu eve doğru sürerken ona baktı.
-Engelbertha kim?
-Beni kaçıran kız. Engerek gibi. Onların sadrazamının kızı.
-Sadrazam derken?
Şaşırmış görüntüsüne ondan daha çok şaşırdı Ash.
-Demediler mi? Her neyse. Bunlar başka bir evrenden geliyorlar ve bu evrende çoğu yer hala monarşi ile yönetiliyor. Kinsey diye bir kız var kahverengi saçlı, kahverengi gözlü. O kız bir fizikçi ve buradaki ışımanın 'kıyameti' hızlandıracağını düşünüp 'kurtarmaya' gelmişler ancak Engelbertha'nın babası yani sadrazam beyler buraya gelen 4 kız kardeş ki bunlar prenses infaz kararı çıkartmış ve başlarına ödül koymuş. Akın akın da buraya geldiler işte. Onlar burayı düzeltmeyi amaçlarken onlar durdurmayı amaçlıyor ve sayıları artıyor. Penelope yani oradaki uzun olan şuana kadar gelen en güçlü birliklere sahip ve Engelbertha'ya bağlı. Bunu acilen onlara söylemeliyiz ve onlar da acilen planlarını devreye sokmalılar. Emin ol ki hiç sevinmeyeceğin bir şeye bulaştın.
Victor biraz öncekinin aksine onu sakince dinledi ve gülümsedi.
-Asıl sen korkunç bir bala aldın başına. Senelerdir kaçtığın gölgenin eline düştün. Kırmızı Atkılı Jones'in.
---10 Ocak 2021---
Yorumlar
Yorum Gönder