Joseph kıza adımladı. Ellerinden tuttu. Kız sağ bileğindeki kolu sıyırmıştı. Yanık izi tüm acı hatıralarını göğsü şişkince sergiliyor ve Joseph'e duygularını fark edememenin ağırlığı ile yaptığı hataları omuzlarına veriyordu.
-Daniela... Güzelim. Su perim... Seni seviyorum. Bunu hayal etmiştin değil mi? Evliligimizi...
Daniela acı acı güldü. Infazı için geldiğini söylediğinden ve yaptıkları anlaşmadan beri susuyordu ancak artık susması için bir neden yoktu. Yalanlar söylüyordu Joseph ona gore. Bir insan nasıl bu kadar çabuk aşık olurdu ki? Elini kaldırdı. Susmasını işaret edip arkasına döndü ve şapelin ana salonunda aksayarak yürüdü ağır ağır.
-Tatlı sözlerine karnım tok. Oradan bakınca güzel sözler söyleyip avcunun içine alacağın ve yaptıklarını unutturacağın bir kıza mı benziyorum? Ben 12. Luis'in kızıyım. Beni kolay kolay kandıramazsın.
-Kandırmıyorum seni Daniela. Seni gerçekten seviyorum. Lütfen inan bana.
Hınçla döndü geri. Ağır adımları hızlandı ve şapel boyunca yankılandı. Bu esnada bileğini zorlamış büyük ihtimal daha da kötüleştirmişti. Joseph genelde iki farklı gözün Daniela'ya melankolik bir hava kattığını düşünürdü. Ancak vitraylı camlardan sızan inatçı ışık altında gördüğü gözler kesinlikle böyle değildi. Puslu bir denize bakıyor gibiydi. Coşan, dalgaları denizcileri boğan, canavarlara ev sahipliği yapan bir denize... Sislenmiş gözlerine daha fazla bakamayarak gözlerini indirdi.
-Beni mi yoksa sahip olduğum konum ve toprakları mı?
- Tabiki seni!
Şapel bir tokat sesi ile bir titredi. Bunu beklemeyen genç savrulmuş suratını sıvazladı. Yara izi daha derin bir sızı içindeydi şimdi.
-Yalan! Gözlerimin içine baka baka benden nefret ettiğini söyledin. Gözlerimim içine baka defolup gittin. Virginia'ya aşık bakışların altında soldum ben, ses etmedim! Çünkü senin evleneceğin kişi oydu! Asla ben değildim. Hatta çoğu zaman senin için bir seçenek dahi değildim! Ve biliyor musun, müstakbel eşinin bir başkasından peydahladığı çocuğu da kabul edecekken o sırf seni istemiyor diye evlenemeyip bunun üzerine bir seçenek olmak nasıl bir his? Ben seninle Şu an bu sapelde evlendim çünkü sen işime yarayacaksın. Işimize yarayacaksın. Sinirlendin mi? Yapacağın en kötü şey beni Jackson'a vermek olur. Ancak ben ve halkım kurtulur. Çünkü artık sen benim eşim ve topraklarımın lordusun. Onları korumaman büyük bir suç olur.
Dokunmaya çalıştı Joseph ancak Daniela onu itti.
-Beni paramparça etmene rağmen, kendimden iğrenmeme rağmen evlenene kadar bekledim. Görevimi tamamlamak için. Şimdi ne yapacaksan yap! Ancak bil ki asla beni yenemezsin! Gücüm karşısında asla duramazsın. Asla benden üstün olamazsın! Ve bil ki ben de seni devirmeden asla durmam. Ve bil ki eğer beni oraya götürürsen asla kendimi tutmam. Annene de sıçrar olay!
-Annemi karıştırma! Seni birisine vermeyeceğim! Abartıyorsun!
-Abartıyor muyum? Başkası ile hayallerin vardı. Ben diğer evrene giderken gözlerim kan çanağı gibiydi. Asla senden sonra kendimi toparlayamadım. Onaramadım. Tam her şeyi düzeltince bir kez daha yıktın beni! Hayır! Asla seninle tekrar bir gelecek düşlemeyeceğim. Benim düşlediğim gelecekte biz Prometheus olacağız ve biz Prometheus olduktan sonra sen olamamış olduğun kocalıktan resmen istifa edeceksin!
-Evlilikten bir işmiş gibi söz ediyorsun!
-Bizim evliliğimiz bir iş zaten. Çıkar ilişkisi dahi değil!
-Yaptığımız hatalardan dönebiliriz. Bak elimizden kayıp giden her şey için geri dönebiliriz.
Dizleri üzerine çöküp Daniela'nın ellerini tuttu. Daniela ise sadece kahkaha attı.
- Sen Hermes'sin. Güvenilmez bir yılansın. Ve hayır, sen o sanşı geri dönülmez şekilde kaybettin. Yok yok nişanı attığın gün değil. Beni düğününe çağırdığın gün. Hatırlıyor musun o günü Joseph?! "Ah sevgili Daniela, eski nişanlım. Hayallerini başkası ile kurduğum ve inşa ettiğim güne gelirsen sevinirim" Gaddar! Iğrenç adam!
Ellerini hınçla çekip omuzlarından kavradı onu. Sarstı. Kalbi kırıktı. Hep kırıktı. Hayalleri bu şapeldi önceden şimdi ise birer gölgeye dönmüştü onlar. Insanların hayallerini kaybetmesi mi daha acıydı yoksa yaptığı hataların bedelleri mi? Olanlara şahit olan şapel de bunu bilmiyordu. Ancak şuan içinde hayalleri bir gölgeye donmuş prenses ile yaptığı hataların yükünü gelecekteki güzel günleri ile ödediğini düşünen ve bu ağırlık altında ezilen bir vikont vardı. Hayallerine gölgeler düşmüş olan Daniela sarsmayı bırakıp doğrudan Joseph'in griye çalan gözlerine baktı.
-O gün her şey bitti Zeit! Asla Zeit olmayacağım! Asla bir erkeğin, hele ki senin, himayen altına girmeyeceğim!
-Gir demiyorum! Tekrar deneyelim diyorum.
Korku dolu gözlerle zihnini okudu Hermes. Ve daha da korktu. Kırıldı. Umutları paramparça oldu. Tutunacak dalı kalmadı. Çünkü Daniela dediklerinin hepsinde samimiydi. Ve kendisine, yaptıklarına bir kez daha küfretti. Daniela'nın sertçe omuzlarını bırakması üzerine yalpaladı. Yere devrildi. Tek eli üzerinde dururken pişmanlık dolu gözlerini Daniela'nin puslu gözlerinden çekmedi ancak Daniela bundan asla etkilenmedi. Sondu diyordu. Bitti. Asla geri alamayız. Joseph ise gariptir ki bundan yeniden doğdu o anda. Asla kolay şeyleri sevmemişti zaten. Hermes... Hermes denmesinin tek nedeni kurnaz oluşu değildi. Asla kolay yolu seçmemesi, inatçı olması da nedenlerden biriydi. Daniela'nin kalbini onarmaya oracıkta yemin etti. Sonsuza dek sürecek miydi? O zaman ölümden sonra dahi bırakmazdı. Ondan af dilemeye devam edecek, önünün çatlayan kanatları arasına altın doldurup parlamaya başlayana kadar bekleyecekti. Hayır. Sonra gitmeyecekti. Gitmesi onu tekrar kırardı. O istemediği sürece gidemezdi. Hatta belki istese dahi. Uzaktan izlerdi, ona saygı duyardı ancak kopamazdı ya. Insan eşinden nasıl kopabilirdi? Onları birbirine bağlayan bağ şuan daha derin değil miydi? Joseph kızı anlıyordu. Aşık olması, onunla evlenmesi ve bu kadar kısa sürede olması kuşkuya düşürmüş olmalıydı. Joseph bir süredir kendisini yokluyordu. Ne zaman ve nerede aşık olmuştu Daniela'ya bilmiyordu. Bu kadar kısa sürede olunur muydu onu da bilmiyordu. Belki de çok daha uzun süredir aşıktı da bunu göremeyecek kadar kör ve de duygularına sağırdı. Çırpınan kalbini nefret sanacak kadar kalbine küstü. Denizde yüzerken denizde olduğunu fark etmeyecek kadar aptaldı. Aptaldı ya. En çok da Daniela'yı kırılmasına izin verdiği için. En çok da onu kırdığı için ve de daha da çok ondan kendini kopardığı için. Kaybettiği şeylere tutundu. Ayaklandı. Tekrar Daniela'nın karşısına geçti.
-Anlıyorum. Istediğini yap. Kır, döv, küfret... Bak Daniela üzgünüm. Gerçekten de. Haklısın. Yaptığım şeyler iğrençti. Geri alamam. Senden affından başka hiçbir şeyi de isteyemem aşkın da dahil. Onları vermek de sana kalmış. Senden benim himayem altına girmeni istemiyorum. Senden eşim olmanı istiyorum. Hayatımın geri kalanında yanımda olmanı... Affetmeni...Şans vermeni...Bunlar zor. Gerçekten zor. Benim asla başaramayacağım şeyler. Hatta istemesi dahi garip bir acı veriyor insana. Kalbi sanki sökülüyor veya hakkı olmayan bir şeye el uzatıyor hissi. Bunu tarif edemem. Ancak Daniela ben senin yanında olmak istiyorum. Kocan olmak istiyorum. Senin farkında olmadığın tehditleri bertaraf etmek istiyorum. Kendimize denizin ortasında kimsenin ulaşamayacağı bir sırça köşk yapayım da kimse oraya taş atmaya cesaret edemesin istiyorum. Geceleri gördüğün kabuslardan kaçışın olmak istiyorum kabusun değil. Sadece izlediğin bir diziye ağlarken dahi olsa omzumda ağla istiyorum. Birlikte kitaplar okuyalım istiyorum. Seninle bozkırda ve kumsallarda kılıç çalışalım istiyorum. Ben hayatında olmak istiyorum. Ama daha önemlisi hayatımda ol istiyorum. Bunların hiçbirisi olmasa, sen başkasını sevsen veya beni istemesen dahi hayatımın içinde ol istiyorum. Istersen konuşma. Ama var ol yeter.
Daniela şaşırmış şekilde oğlana bakıyordu. Tek ayağı üzerine yük bindirmekten ayağı ağrımaya başlamıştı. Joseph fark etti. Onu sıra sıra uzanan yerlerden birisine oturttu. Dizleri üzerine çöktü. Alttan bakıyordu şimdi kıza. Daniela dudaklarını dişledi. Ne diyeceğini bilmiyordu. Joseph'in bu kadar inatçı olduğunu tahmin etmesi gerekirdi. Tahmin edememişti. Başındaki papatyalardan tacı çıkartıp oynamaya başladı.
-Eşin olmamı istiyorsun. Virginia'nin da olmasını istediğin gibi mi?
Joseph bunu düşündü. Dediğinde o hep ciddi olurdu. Yalan demezdi. Gerçeği çarpıtırdı. Virginia'yi uyanmasının 15. dakikasindan itibaren düşünmemişti. Aklî hep Daniela'daydi. Onunla doluydu. Peki ya Daniela'nin olmasını istediği konum Virginia ile aynı mıydı?
Daniela bir yerde haklıydı. Virginia'yı sevmişti. Evet onun çocuğunu da kabul ederdi. Ancak onunla bir ömür geçirebilir miydi? Joseph kendini tanıyordu. Hissettiği sevginin ve ilginin aşk olmadığını bilecek kadar. Kendisini düşününce gerçekten aşağılık bir adam olduğunu kavrıyordu. Gerçekten aşağılıktı. Daniela onunla siyaha boyanıp karanlıkta kalmamalıydı. Yutkundu. Hayatını bundan sonra değiştirebileceğine inanıyordu peki ya geçmişi onu gölge gibi takip ederse? Joseph gururlu bir genç adamdı. Gururu her şeyiydi. Şanı, gururu, insanlarda yarattığı etki... Joseph buna yarışır bir şeyler yapmak istemişti. Annesinin istediği kişi ile evlenmek, yakışır bir şekilde yaşamak ve ölmek. Ne kadar naif ve sakin bir yaşam. Virginia güzel kızdı. Sapsarı saçları ve mavi gözleri vardı. Sakindi. Tatlıydı. Görgülüydü. Her bekar lordun annesinin gözde gelin adayıydı. Anglodia leydilerinden olduğu için de mükemmel bir barış ve toprak aracılığıydı. Bunlar bir kenera o gerçekten büyüleyiciydi. Insan onun yanında dönüp pervane olmaktan kendini alamıyordu. Ve Joseph onun kendi kolları arasında olmasını seviyordu. Kimsenin yanında durmayan kızın kendisinin yanında durmasına ve evlenecek olmalarına mutlu oluyordu. Peki bu bir ego muydu yoksa aşk mıydı? Hayır Daniela'ya hissettiği şeydi aşk. Bu değil. Başını salladı.
-Alçak bir adamım. Evet eğer evlenseydim onu asla aldatmazdım. Seni bir daha görmeyeceğim için aşık olduğumu da fark etmezdim. Yani ne aklımda ne de bedenen onu aldatırdım. Severdim. Ancak aşık olmazdım. Belki gerçek eş olmazdık da sadece eş olurduk. Duruma bakılırsa o da bana aşık değilmiş. Sorunun cevabına gelirsek. Hayır senin durmanı istediğim yer onunla aynı değil. Daha üst. Kat be kat üst. Sana kalbimin tahtını vaad ediyorum sevgilim. Tabi alçak bir kalbi istiyorsan...
-Dürüstlüğün gözlerimi yaşarttı.
- Evet her şeye rağmen dürüst bir adamım.
-Bilemiyorum Joseph. Kalbime sorarsan seni affetti. Çünkü kalp nankördür. Her şeye rağmen sevdiğini affeder. Yücedir. Ancak hayır. Mantığım kabul etmiyor. Affetmiyor. Içime alamıyorum. Kendimi bu kadar aşağılara atamıyorum. Duyduklarımı duymamış, yaşadıklarımı yaşamamış gibi davranamıyorum.
-Zaman... Mantıktan daha üstün, kalpten daha yücedir Daniela. Zamana bıraksan. Söz veriyorum her şeyi düzelteceğim.
Iç çekti Daniela. Gözlerindeki bakış yumuşamıştı. Joseph onun ikileme düştüğünü okudu. Aklı oradan oraya dönüp duruyordu. En sonunda bıkkınca bir nefes sesi duyuldu.
-Sırf evlendik diye bir şans daha veriyorum Joseph. Küs kaldığın birisi ile evli kalmak zor olmalı. Ancak bu şans birlikteliğimiz için değil. Kendini bana affettirmek için. Zihnimin ve mantığımın en derin köşelerinde saklanmış acaba canavarını kovman için. Bir daha dönmemek üzere hem de.Öldürmen için. Anlıyorsun ya beni.
Avuç içlerinden öptü Joseph. Başını salladı. Yara izi iç gıdıklayıcı şekilde büzüldü o gülünce. Samimî gülüşüne gölge düşürüyor onu gölgeliyordu. Şeytani bir hale geliyordu. Daniela alışıktı. Korkmadı. Ellerini kurtarıp sağ bileğini örttü.
-Gidecek miyiz?
-Bileğin biraz daha iyi olsa.
-O biraz zor. Kötüleştirdim.
-Yine seni sırtında taşıyacağım yani.
Gülerken bir anda dondu kaldı. Yüzü ekşidi. Gözleri sırtından hançer yemişçesine büyüdü.
-Ne oldu?
-Jackson. Yanlış hatırlamıyorsam senin dükalığına başına başkasını getirmişti.
-Ne! Başkası mı? Pekala burada kalıyoruz.
-Penelope buraya geldiğimizi haber etmiştir. Ülkede bizi aramaya başlamaları an meselesi.
- Evet burada kalıyoruz.
-Ne?! Bir şapelde mi?
-Burası eski bir şapeldir. Bazı kişiler dışında kimse bilmez. Bir süre burada durabiliriz.
-Çok duramayız.
-Biliyorum.
Patricia balkona oturmuş sonsuz karanlığa bakıyordu. Karanlıktan önceleri korkardı. Onu alıp başka diyara götürecekler gibi gelirdi. Ancak şuan başka bir diyardaydı. O zaman korkmanın anlamı neydi? Yanına Ash oturunca başını onun omzuna yasladı. Gözlerini kapatıp mırıldandı. Içini daha da bir huzur kaplamıştı şimdi. Sarı sacları çağlayan gibi çocuğun omzuna döküldü. Ash omzuna dökülen saçlardan bir tutamını aldı. Parmağı etrafında döndürürken Patricia konuştu.
-Yıldızlar sana neyi anımsatıyor?
-Yıldızları bilmem ancak arabacı takım yıldızı beni hep duygulandırdı. Efsane biraz geçmişe dayanıyor.
-Hepsini anlat. Zamanımız bol.
-Uzun zaman önceymiş. Antik Yunan'ın en güçlü krallıklarından birisinde bir Zeus oğlu yaşarmış. Ismi Tantalos'muş. Tanrıların biriciğiymiş. Ancak onlar tanrı. Asla onlarla kimse bir olamaz. Hele ki ki ateşi verip eş sayan Prometheus hala dağda zincirli işkencesini çekerken. Tantalos ise dost sanmış Koparılması yasak, alınması yasak, tanrıların yiyeceğini almış masadan. Ambrosia'yı. Tanrılar bunu fark etmiş ve Tantalos'un evine gitmiş. Tantalos korkmuş ve sınamasını devam ettirmeye karar vermiş. Kendi oğlunu kesip yahni yapmış. Tanrıların önüne koymuş. Tanrılardan sadece birisi ,tahılın tanrıçası Demeter, yahni olmuş olan gencin omzundan bir ısırık almış. Bunu fark eden tanrılar çok kızmışlar. Zeus Hermes'e emir vermiş. Hermes normalde ruhları yer altının girişine bırakır geri gelirmiş. Ancak postalar harici ilk defa Hades'in huzuruna çıkmış bizzat tanrılar tanrısı Zeus'un emri ile. Hermes olanları Hades'e anlatmış. Hades yapılan saygısızlığa köpürmüş. O tanrılar içinde en adaletli olanlarındandır. Tantalos'u tuttuğu gibi açgözlülüğü yüzünden zincire vurdurmuş bir gölün içine. Tantalos sevinmiş. Dizlerine kadar berrak suyun içinde kafasında çeşit çeşit yemiş olan bir ağaçla duruyormuş. Ancak acikinca ağacın dalları kaçmış, Susayınca su. Tantalos o zaman anlamış cezası sonsuza dek aç kalmakmış. Oğlunun güzel bir hayatı olmamış. Soyu lanetlenmiş. Öyle derler ki Truva'yı kuşatan Menelaos ve Agamemnon onun soyudur. Agememnon'nu bilir misin? Kocasını ve kundaktaki bebeğini öldürdükten sonra zorla evlendiği karısını üst üste aldatıp kızlarını Artemis'e kurban etmeye karar verince bir başka uzak akrabası ile onu aldatan, bu da başka bir trajik hikaye, karısı tarafından öldürülmüştü. Ardından oğlu tüm günahlardan arınana kadar sürmüştü lanet.
Ancak bu lanetin başlangıcı güzel değil. Demeter eksik olan parça için fildişinden bir parça eklemiş. Bunlar tüm kazanda piştikten sonra tekrar genç ve daha diri bir delikanlı olarak doğmuş. Poseidon bu gence aşık olmuş. Birkaç yıl Poseidon'un deniz altındaki sarayında kalmış. Ardından Poseidon gitmesine izin vermiş. Yanına da Akdeniz üzerinde uçabilen atlar katmış. O da başka güçlü kralın yanına girmiş. Bu kralın Ares hediyesi olan cok hızlı atları varmış . Ares'in et yiyen atları. Hickimse onlardan daha hızlı değilmiş . Kral kızı ile evlenmek isteyenlere şart koşmuş. Onu yakalamadan başkentin surlarını geçmelilermiş.Oğlan kralın kızına aşık olmuş. Hermes'in oğlu olan arabacıyla konuşmuş. Arabacı kurmazmış. Sormuş:
"Benim çıkarım ne?" Genç cevaplamış "Ilk geceyi seninle geçirir". Arabacı tekerleri balmumu olanlarla değiştirmiş. Oğlan da Poseidon'un hediyesi olan denizin üzerinde uçan atların çektiği arabasına atlamış karısı ve arabacı ile. Kaçmış gitmiş. Bir adaya inmiş. Genç gitmiş. Arabacı ile kız kalmışlar. Az sonra kız bağırmaya başlamış. Genç gelince ağlayarak bacağına sarılmış. "Tecavüz etmeye kalkıştı" diye feryat etmiş. Genç ikisini de arabaya bindirmiş ve gece iyice çöküp denizin en yükseğinde uçarken arabacıya tekmeyi basmış. Denize doğru düşerken çocuğuna dayanamayan Hermes hızla ona yetişmiş ancak çok hızlı gelmiş. Bir anda çocuğu göğe fırlatmış. Ve arabacı orada asılı kalmış. Arabacı takım yıldızı olarak.
-Peki bu sana neleri anımsatıyor?
-Asla birilerini dostun olarak görme. Kendi akraban olsa dahi. En çok da onları. Asla sana vaad edilenlere aldanma. Kendi soyunun farkında ol. Yapabileceklerinin de. Ve daha da önemlisi aile her şeydir. Bunu Tantalos olarak demiyorum. Hermes'in çocuklarına olan düşkünlüğünden dolayı diyorum. Çünkü antik kanunlar çocuklara yakınlık göstermeyi yasaklar.
-Hermes, aslında tanrılar içinde en harika olanı. En insancılı. Bazı efsanelerde Athena ve Hermes'in ne kadar birbirini tamamladığı anlatılır. Hermes sayısız kez olimposlu kurtarmıştır.
Biraz durdular. Ash'in titrek nefesi ile bir doğruldu Patricia. Ash lakırdı olsun diye devam etti.
-Daniela bana Kirke'yi anımsatıyor.
-Kirke mi? Ama o büyücü değil ki.
-Birkaç ay önce annenin en güçlü büyücülerden olduğunu demiştin. Ah şimdi Kirke Helios ve Perseis'in kızı. Kirke büyücü soyunun Helios'tan gelmediğini biliyor. Perseis. Cadı annesi. 4 tane en güçlü cadının annesi. Ölümsüz, güçleri sonsuz, ön görülemez cadının annesi. Pasiphe, Kirke, Perses ve Aetes. Bazıları bu büyü gücünün annesinden geldiğine emin. Kaldı ki başka benzerlik bundan çok daha büyük. Kirke ilk büyüsünü aşkından yaptı. Canavara çevirdi. Sonrakileri tecavüzden korunmak için. Ötekileri çocuğu için. O kadın ki Zeus'un şimşek zekalı kızına, Athena'ya, kafa tuttu. Kimsenin dokunmadığı zehre dokunup silah yaptı, tanrılık alıp tanrılık verdi, en korkunç canavarları yarattı, minator'un ebesi ve onun açlığına süreli de olsa şifa bulan tek kişi, zekası Hermes'in dahi dikkatini çekti. Ailesince dahi karga sesli denmiş tanrıça. Öyle derler ki Hermes asla onu unutamamış. Her yerde onu aramış. Ancak asla bulamamış. Ancak öyle ki Hermes ve Kirke birbirlerini tamamlarlarmış. Ve şu bir gerçek 100 yıl yani 12,5 tanrı yılı bir tanrı için az değil. Hermes 100 yıl boyunca her gece bıkmadan usanmadan Kirke'nin uçarak ziyaretine gelmiş. Kirke âşık olunmak istemiş. Hermes de öyle. Iki aşka aç ve merak eden tanrı. Hermes Kirke' nin sevgisinin gittiği genelevlerde bulamamış ve Kirke'de gelen denizcilerde. Ancak Kirke mitlerde daha farklı bir rol üslenir. Aynı zamanda bir figürdür. Kadının ayakları üzerinde tanrı olmadan durabilmesi açısından. Kirke feminist bir figürdür. Özgür, zeki, dimdik duran, hiçbir kahramanın ve tanrının yapamadığını yapan, en güçlülere kafa tutan... Bunların hepsini o dönemde hakir görülen bir kadın olarak yapan. Helios'un evlatlıktan reddettiginin dahi düşünülebilecek olduğu bir cezaya çarptırılan... Ozanlar kadınları sevmezlerdi Patricia. Onları yermek için her şeyi yaparlardı. Ancak Kirke' de bu ters tepti. Onu yermek için yazdıkları her şiir onu daha güçlü yaptı. Odysseus onu sevmiyordu, Hermes onu sevmiyordu, bir balıkçı dahi onu sevmiyordu. Ancak Odysseus'tan olan oğlu Roma'nın kurucularından oldu. Hermes'e baş kaldıran ve onu reddeden tek kadındı. Ve dahası sevmediğini iddia ettikleri adamin en uzun süre yanında durduğu kadındı. Bir balıkçıyı tanrı yaptı. Nişanlısını da herkesin korktuğu bir deniz canavarı. Erkekleri domuza çeviriyor diye korku dolu şiirler söylediler ancak her şiirlerinde tecavüzden korunmaya çalışan bir kadın vardı. Kirke. Daniela bu yüzden ona benziyor. Kirke de uzun zaman potansiyelini fark etmedi. Acılar çekti. Hermes'i buldu sonra kaybetti. Ellerinden her şey alındı ve hor görüldü. Kardeşleri tarafından dahi. Hatta anne ve babası tarafından da. Daniela da öyle. Onun kendisini bulması için acı çekmesi gerekiyor. Şimdikinden daha çok.
-Peki ben?
-Kime mi benziyorsun?
- Evet. Yani kötü birisine mi?
-Düşüneyim. Bir ihtimal Pasiphe. Hayır hayır. Pasiphe kötülüğünü doğuştan getiriyordu. Bilemiyorum Patricia. Kinsey bana Otrera'yı anımsatıyor. Sophia ise Kiev prensesi Olga'yı. Ancak sen... Anımsatmıyorsun. Başlı başına bir efsanesin.Başlı başına bir karaktersin, kahramansin.
-Ozanlar benim hakkımda ne derdi?
-Senden nefret ederlerdi Patricia. Onlar güçlü kadınları sevmezler.
9 Kasım 2021
Yorumlar
Yorum Gönder