Ana içeriğe atla

TARİHTEKİ MODERN KADIN

 Kadın... Bu figür tarih boyunca olmuş olan en büyük tartışmaların ana sebebi ve kaynağıdır. Hatta da para bile bir yerde bakıldığında bu figürden daha az ayrıntısız bir gerçekliktir. Peki bu figür neden her zaman bir tartışma konusu olmuştur? 


Cevap ona eş yaratılmış olması gerekirken kendisini her daim yüksek görmeye eğilimli erkekler olacaktır. Belki kadınlar da aynı içgüdülere sahip ki "feminazi" aynen böyle ortaya çıktı. Ancak insanın içinden gelen içgüdüleri bastırması onu zaten insan yapan bir değerdir. Eğer bizler içgüdülerimiz ile hareket etseydik hayvanlardan farkımız kalır mıydı? O zaman bir yerde kendisini dizginleyemeyen kadınları genel bir ataerkillik düzeni oturtmuş binlerce senelik erkek hükümdarlığı ile kıyaslanmaması gerekir. 


Peki bu hükümdarlık ilk ne ile başlar? 


Size garip gelebilir. Ama efsaneler ile. Yoktur ki bir kadının kahramanlığı ile övünen bir efsane olsun. Hatta dini unsurlardan olan Lilith dahi hiçbir kaynakta tam bir aldatma ve cinsellik gösterilmeksizin fahişe ilan edilebildi. Sözde onun eşit sayılmak istediği ve buna karşın bir de üzerine aldatıldığı evliliğinde susup oturması bir kadının yapması gereken en doğru şey idi. Ancak bu ona ne kazandırırdı? Adam'ın ona ne vaadi vardı? Koca bir hiç. Onun aldatışlarına, aşağılamalarına ve baskın oluşlarına katlanmasını isterken kendisinin Adam'a bunu yapmayı bırakın bunu düşünmesi dahi yasaktı. Oysa şeytan, kanatlarını Tanrı'dan çalmasına rağmen Lilith'e bir kraliçeden farksız yaklaşmamıştı. Lilith şeytana sadıktı. Çocukları ölü doğarken ve Lilith bir çocuk isteyen cadıyken herhangi bir cinsel birlikteliğe gitmemiş olması, Succubus adı gerilen şeytanlar ile dolaşıp erkeklerin tohumlarını bu dişi şeytanlara çaldırması onu fahişe mi yapardı? Yapmasa dahi, hatta kırıp dizini otursa dahi, o çoğu kişi gözünde öyleydi. Bu istemedikleri kadınları taşlamakla aynı şeydi. 


Modern kadının tarih sayfalarındaki bir diğer efsanevi ismi ise kuşkusuz Kirke'dir. Hiçbir kimse , özellikle tanrıça, biline istenilene bir döneme damgasını vurup sonra da bu kayıtlar neden ortadan kaldırılsın?  Kirke'de ise bu gözükmekte. Yeni yeni bir çok efsanesi ortaya çıksa da, bunların özellikle yok edilmeye çalışıldığı ve tahrip edildiği belli oluyor. Bunu yazan yazarlar tanıyanlar ise çoğunlukla Kirke'yi tamamen çarpıtıyorlar. (Bkz: Maddeline Miller) Kirke, Yunan mitlerindeki  en güçlü kadın figürdür. Tek başına Olimpos'u Olimpos yapan tanrılara kafan tutan, Minator'u dizginleyen ve sürgünde olmasına karşın iyi bir rol model olduğu için kız çocuklarına eğitim veren birisidir. Döneminde çok korkulduğu  için bir süre sonra adı tamamen fahişeye çıkartılmış, sonrasında ise kaynakları tahrip edilmiştir. Ancak gönülleri el vermemiş olacak ki bir erkeklik sembolü haline gelen hırsızların tanrısı Hermes, Kirke karşısında dizleri üzerine çökmüştür. Ares Olimpos'ta terör estirirken ve Hermes ,tanrılar ölmez ama bazı kaynaklarda öldüğü de geçer, ölürken Kirke'nin adını anmış ve merak etmiştir. Bunu yapan ve Kirke'ye sonsuz bir saygı ile yaklaşıp onu yücelten tanrı Hermes ise Kirke'den önce tipik bir erkek olup çapkın bir tanrı idi. Hatta erkeklerin sadakatsizliğini meşrulaştırmak için kullanılan Zeus ve Poseidon ile birlikte anılırdı. Kitlenin bunu tamamen kırdığı rivayet edilmekte.


Biraz daha ilerlediğimizde ilk feminist hareket kabul edilebilecek olan Amazonlar ile karşılaşıyoruz. Bu bir erkek kadar güçlü kadınlar için bulundukları çağda tek kadın erkek eşitliği gözeten millet olan Türk milletinin bir uzantısı olduğu da düşünülmektedir. Aslında İskit Türkleri'nden olan bu güçlü kadınlar komşularının artan kadın düşmanı tavırları nedeni ile güçlerini göstermek, onlara biraz da göz dağı vermek adına (Bizim sizin küçük gördüğünüz kadınlarımız dahi sizi dize getirebilir.) Anadolu topraklarına girmişlerdir. O döneme ait kaynaklarda anlatılan yer tarifi İskit Türklerinin yaşadığı yere neredeyse aynıdır.  Bu da bu tezi güçlendirmektedir. Bu kadınlar gerçekten zeki olduğu için çok tanrılı Yunan dininde dahi kendilerine yer bulmuşlar, muhtemelen Anadolu'ya gelirken zaten hamile olan ve kocası öldüğü için Amozonların başında buraya kadar gelen Otrera bu hamileliğinin Ares'ten olduğunu nedeninin ise onun tüm İyonya'yı devirecek bir savaşçı olduğunu iddia etmiştir. Bu kadınlardan zamanında o kadar korkulurdu ki Truva Savaşı'nda Yunanistan'ın değil Truva'nın yanında olması üzerine Truva'nın kesin kazanacağı düşünülmüştür. Bu kadınlar da diğer anlattığım figürler gibi cinsel obje olarak görülmeye başlanmış ve özellikle ozanlar tarafından böyle aktarılmışlardır. Olay öyle bir hal almıştır ki Ortrera için tek ve güçlü kaynaklar varken sonradan gelen savaşçı ve yurdunu koruyan Amazon kadınları için birer köle oldukları kaynaklar dahi mevcuttur. Ama Belki de en üzücü olanı bu kadınların tasvirlerinde bir orantısızlık olmasa dahi göğüslerini kestiklerini iddia edilmesi sonradan ise "kadınlık özelliklerinin kaybedilmesi ile kendilerini kadın gibi hissetmek amacı güderek esir ettikleri erkeklerin altına yatan..." kalıbının şuan dahi çoğu "erkek" yazar tarafından kullanılmasıdır. Gerçekler ise bundan çok uzaktır. 


Tarih sayfaları dönerken bu sefer halkı tarafından değil düşman tarafından düşürülmek istenen bir kadına sayfa geliyor. Bir İskit olan ve var olan tarihin ilk kadın hükümdarı Tomris Hatun'a. Tomris Hatun, bizim için asla söz söylenemeyecek kadınlar listesinde olsa dahi aslında tarihte bastırılmaya çalışılmış bir kadındır. Özellikle Avrupa tarihinde bu kadının gücü hiçe sayılmış ve tarih bu kadının hükümdarlığını, savaşlarını, devlet yönetişini yazmamıştır. Son dönemde kabul  edilen bu kadın aslında toplumun kadının değersizleştirilmesinde ve ezilmesinde ne kadar önemli olduğunu göstermiş olur. Türk toplumlarında kadın erkek eşitliği yakın tarihe kadar neredeyse sağlanmış olduğu için bu kadının gücüne sahip çıkılmış, bu da kadının diğer örneklerdeki gibi bir kader yaşamasını önlemiştir. 


Tarihin bir başka sayfasındaki kadın ise kuşkusuz ki Antik Mısır'ın firavunlarıdır. Bu kadınların hepsi ayrı ayrı birer örnek olarak sayılabilecek olsa da bunlardan en ünlüsü Kleopatra'dır. Kleopatra, Tomris Hatun'un aksine bir örnektir bizim için. Bu kadın kendi toplumumuzun sizi düşük gördüğünde olacakları anlatır. Kleopatra izlediği yollardan dolayı kendi döneminde dahi halkı tarafından sevilmemiş ve göz ardı edilmeye çalışılmıştır. Bunda kendi ülkesi Mısır'ı Roma himayesine tamamen sokması ve sonradan da kurtaramaması olarak görülür. 7. Kleopatra Mısır'ın sonunu hazırlaması ile bilinen bir figürdür. 


Bunun yanı sıra bir başka güçlü kadınımız Hristiyanlık dinine ilk inanan kadın olan Mecdelli Meryem'dir. Bu kadını Vatikan'ın pek sevmediği bazı kişilerce söylense de Vatikan bunun tersine davranışlar sergilemeye çalışmaktadır. Bazı hacılar kadını takip ederken ve onun yolunu izlemek için Fransanın ücra köylerine giderken bir kesimi ise fahişe olarak görmektedir ki bu ikilemin yanlış olduğu kanısındayım. Meryemin bu şekilde görülme nedeni o kadar erkeğin arasında İsa'ya en yakını olması yanı sıra kadın olmasıdır. Meryem tek başına İsa'dan sonra dünyayı dolaşıp inancını yatmaya çalıştığı ve Fransa'da öldüğü bazı yerlerde rivayet edilir. Bu davranış dönemine göre kesinlikle hoş karşılanmayan bir durumdur. 


Zaman ilerlemeye devam ederken gözümüze ilişen bir diğer figürler ise hiç kuşkusuz kraliçelerdir. Özellikle İngiltere'de Altın Çağ'a 8 sene gibi kısa bir dönemde hazırlık yapan Mary'i anmadan geçemeyiz. Ya da Richard İİİ ile İngiltere'de ,özellikle parlementoda, sayısız yenilik yapan Anne Neville'yi. Ya da hamile olmasına karşın at sırtında savaşan Catherine Of Aragon'u. Angilkan kilisesini açtıran Anne Boleyn de iftiralara kurban gitmiş ve kellesi alınmış bir kraliçedir ki aslında neredeyse sayılacak ve örnek gösterilecek her kraliçenin trajik bir hayatı vardır. 


Ancak bir diğer güçlü kadın tarihte Osmanlı'da karşımıza çıkmaktadır. Osmanlı'da Avrupai eğitimlerde olduğu gibi dadı olmadığı ve belli yaştan sonra çocuklar  Lala adı verilen öğretmenlere emanet edilse dahi başa geçen padişahların veya sancağa çıkan şehzadelerin ilk danıştıkları kişiler şüphesiz anneleri idi. Bu kadınlar özel olarak yetiştirilmiş soylu kızlardan seçilse de Hürrem Sultan ilk defa normal bir köleden nikâhlanan ve Valide sultan gibi yaşayan ilk sultan olmuştur. Bunu Osmanlı tarihinde "Kadınlar Saltanı" olarak isimlendirilen ve dönemlerinin en güçlü kadınları olan Mihrimah Sultan, Nurbanu Sultan, Safiye Sultan, Kösem Sultan ve Turhan Sultan izlemiştir ki önemle bu isimleri vurgulama nedenim Avrupai bazı kaynaklarda özellikle Kösem Sultan için imparatoriçe olarak kabul edilmesi. Osmanlı'da ise İmparatoriçe tahtının olmadığı bir gerçek. Ancak şuanda herhangi bir kitabı açarsanız göreceğiniz ilk cümleler kanlı saltanatları olur. Belki çöküşü hızlandırdı denmesi açısından haklı olunsa da, bazı sultanlar için, onları tarihin kanlı olması göz ardı edilerek tek günahı onlar işlemiş gibi sınıflandırılıp söylenmesi mantıklı değil. Tarih kanla yazılır. Tahtlarda kalanlar kılıçlarında kurumamış kanla oradadırlar. Tarihi ve siyasi başarısızlıklar ile kanlı bir yönetici olmak arasında tarihte büyük farklar vardır. 


Güçlü kadınlardan bahsedilirken Mahidevran Sultan'ın kız kardeşi ve Korkunç Ivan'ın karısı Maria'yı anmasan geçmez olmaz. Çünkü bu kadın adına heykeller dikilirken ve onun birleştirici gücü, zekası, stratejik hamleleri konuşulurken zehirlenerek öldürülmüştür. Ivan'ın bu ölümden sonra gaddar bir adam olup çıktığı düşünülmektedir. 


Ve bilim dünyasında çığır açan bir işimi atlamadan geçemeyiz. Gerçek bir modern kadına değinmemiz gerekiyor. Marie Curie. 2 Nobel ödülü ile bir devrim yaratan kadın. Ilk Nobel Ödülünü alan ve iki Nobel'i olan ilk kadın. Bütün büyük bilimadamları arasında parlayan kişi, ne kadar sonuçları korkunç olsa da atom bombasının temellerini atan ve Manhattan Projesinde yer alan bir bilimadamı. 


Burada bir parantez açmakisterim ki, kelimelerin yozlaşması ve yabancı dillere tamamen çevrilmesi gerekiyor zorunluluğu yüzünden adam kelimesi, oğul kelimesi ve benzeri kelimeler erillik ve dişillik olarak ayrılmış olsa da aslında cinsiyet belirtmeyen kelimelerdir. Bu tamemen dilin yanlış kullanımı sonucudur. 


Ve dilin yanlış kullanımı ile kullanımına bakacak olursak ise ilk feminist yazar Virginia Woolf'u geçmeden olmaz. Yazdığı "Kendine Ait Bir Oda" eseri feminist hareketin bağlantıcı kabuk edilirken kadın erkek eşitliğini savunan ilk kadın yazardır. Kelimelerin gücü ile onu asla giremediği okullardaki kodomanlar yanlarına çağırıp tanışmak istemişlerdir. 


Ilerleyen zaman bir çok yeniliği daha beraberinde getirirken daha sayılamayacak kadar çok kadın bu ataerkil sisteme baş kaldırmıştır. Ama ben düşünmüyorum ki bu anlatıldığı gibi Adam'dan bu yana gelmektedir. Bence bu insanların avcı toplayıcı olduğu zamanlarda ortaya çıkan iş bölümünün sonucudur ki bu da bizi toplum felsefesine ve devlete iter. Devletlerin var olması için iş bölümü gerekirken bir sosyal sınıf da gerekmiştir. Kadının doğurgan olması onu evde tutmaya zorlarken erkeği ise karısını ve çocuğunu koruyup onları doyurmaya itmiştir. Bu da aslında geçmiş dünyada iki cinsin de tüm her şeylerini vererek çalışmaları ile sonlanmış ama erkeklerde kas yapısında gelişme, mekanik hareketler ve şiddete eğimsöz konuşu olurken kadınlarda önsezi ve seziler, empati, koruma içgüdüsü ve ince işçilik gelişmiştir. Kadınlar doğum yaparken ölmemek için acılara ve kanamalara daha dayanıklı olmak üzere evrilirken erkekler savaş meydanlarında veya yırtıcı hayvanların pençelerinde ölmemek üzere evrilmiştir. Her şey en baştaki iş bölümünden kaynaklı evrimlere dayanırken insanoğlu eşitlik duygusunu kaybetmiştir. Bu da baskın olmak isteyen tarafın kas gücü ile ötekisini bastırması ile sonuçlanırken ataerkil sistemler ortaya çıkmıştır. 


Dünyada ve bu çağda bu sistemi kırmaya resmi olarak 200 yıldır çalışmamızla beraber bakıldığında aslında güçlü kadınların her daim var olduğunu görüyoruz. Ancak toplumlar kadın her şeyi yapabilir demeye hazır değiller. Bunun için kadınların o işlerde de başarılı olabilecek bir eğrilmeye ihtiyaçları var. Evet kas gücü gerektiren işleri yapmalarindan bahsediyorum. Kadınlar her işi yapabilirler, izin verildiği ve yapılamadığında kesin kadındır değmediği sürece. Bu toplumlar düzelebilir, hoşgörü ile. Yapilan araştırmalar sonucu kadınların da erkekler kadar iyi araba kullanmalarına rağmen hala daha insanların görüşleri farklı seyretmekte. Bu tarz olaylar ve asıl modernlik hoşgörü ile mümkün olabilir. 


İşte modern kadının tarihteki yeri ve açıklaması budur. Eşitlik isteyen ve eşitlik için savaşan kadın. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eros'un Laneti

                       Güneşli bir gündü. Olması gayet doğaldı da. Güneş'in tanrısı Apollon vardı zira. Nasıl olmasın? Biraz da aşk kokusu var sanki. O da Afrodit'den olma Eros'tan geliyor olmalı. Işığı ile herkesi ve her yeri aydınlatan lord Apollon, Eros ile konuşuyor hatta onunla dalga geçiyor olabilirdi. Eros'un heykeltraşların yonttuğu yüzü sertleşiyor, yontulan taşlardan bir parça haline geliyordu.  - Sen buna ok mu dersin Eros?  Eros'tan hoşnutsuz sesler çıkıyor, parmakları arasındaki okları sıkıyordu. Buna rağmen güldü aşkın lordu.  - Evet lord Apollon. Gümüş ve altın oklar... Aşkın okları ve nefretin okları.  Çok güzel güldü Apollon. Gülüşünden ışıklar saçılıyordu. Altın sarısı saçlarını savurdu ve altın oklarından birisini çıkardı.  -Bak Eros, ok budur. Seninkiler ok mudur? Yoksa sadece birer talim kılıcı mı? Peki o yay mıdır? Benimkisi gibi olanlar oktur. Bak ışıltılı günün okları. Veba okları... Kikloplar dövdüler.  Sadece gülümsedi aşkın yakışıklı tanrı

Yazardan Seçmeler

 Bu sayfadan ben White Rose'un kitaplarında ve kitap olmamış tek bölümlük hikayelerine ulaşabilirsiniz. İyi okumalar dilerim  Eros'un Laneti   Çiy   Çocuk Alman Tablosu   The Mystyc History   Tarihteki Modern Kadın 1855 Cadısı Historymaker Queens Series Dynasty Prometheus Thanatos ve Eros Mary on cross The Key Of Darkness

Thr Key of Darkness (1)

  THE KEY OF DARKNESS --- Chapter One --- Tears of the Monster The sun was rising over the skyline as a scary monster approached a home. Elenor woke up and smiled. Her maid Nancy came in and spoke cheerfully. “Madam, today is your wedding day. You are a very lucky woman in England.” Elenor looked into her eyes and got out of bed. “I think this day will be amazing.” But destiny had other plans. Darkness, pain, and screams were everywhere. At the Marquee of Solisticashire, Samuel of Solisticashire talked to himself. “I hope she never learns about my dark side. It will not be good for her. But she will hurt. I wish she did not want to marry me. Little shy girl, making a deal with a demon.” The demon was Samuel, and he was a bad guy. He was narcissistic and cruel. He was feeling nervous now, thinking, “Am I a ghost or a monster?” Samuel was like a panther, graceful and dangerous. He looked like he could kill with kindness, but he was a cruel kind of man. Elenor got dressed, p