Ana içeriğe atla

The historymaker queen series(Catherine of Aragon)

 Chapter three 

Catalina'dan Catherine of Aragon 

Catherine ,asıl adı ile Catalina, annesi İsabella 'nın her daim göz bebeği olmuştu Joanna'nın aksine. Joanna ne kadar agrasif ve deli bir tavır sergilese de Catherine o kadar uysaldı. Ama bu onun cesur ve gözü kara olduğu gerçeğinin üzerini örtemezdi. Catherine dah küçükken bir kraliçe olacak şekilde eğitilmeye başlamasının yanı sıra o zamanlar maddi sıkıntılar çeken Tudor hanedanı, antlaşma yapmak adına İspanya'ya geldiler. Elizabeth of York en büyük ve zavallı hasta varisi için bir gelin seçecekti. Elizabeth of York son Plantagenet soyu olmasının yanı sıra kendisini bir Tudor olarak gören kraliçe idi. 

Gittikleri yer olan İspanya demir leydi sayesinde o zamanın en zengin devleti olmuştu. Altın varaklı çerçeveler, tahtlar, en iyi esanslar, en güzel tablolar, en güzel kumaşlardan yapılmış abartılı elbiseler... İngilizler oraya ayaklarını eğer Plantagenet hanedanlığı esnasında bassalardı Richard III ve Anne Neville asla bu kadar yoksul görünmezler hatta o savaşlara rağmen ayakta kalan Edward iv ve Richard iii'ün becerisi sürmeye devam ederdi. Ancak ne yazık ki Henry vii onlar gibi olmamakla beraber hakkı olmayan bir taht için tüm hazineyi boşaltmıştı. Halkın bazı ücra yerlerdeki kiliselerce yamyamlığın onaylandığı söyleniyordu. İspanya kadar katolik ve zengin bir krallık karşısında adet eriyen çift Catherine'in karşılamasına hayran kalmadan edememişti. Çünkü o yaştaki kızın aklı zehir gibi çalışmasının yanı sıra çok ahlaklı ve tatlı bir kızdı. İsabella çok istemese de bu antlaşmaya gitti. Catherine'in Arthur ile evlenmesi yeni bir Camelot doğurabilirdi. Bunun yanı sıra Kızlarının evliliği sonucu bir katolik çemberi oluşabilirdi. Henry vii ile yüklü bir çeyiz üzerine antlaştılar. 

Catherine 16 yaşına geldiğinde demir leydinin kızı olarak yüzünün gözükmesini engelleyen altın kaplı gelinliği ile İngiltere'ye gitti. İspanya'dan İngiltere'ye gittiğinde değişen hava onu dumura uğrattı. Ne kadar ailesinin destek verdiği kaşifler onun yanında olup destek ve hediyeye boğsa ve yanlarında durup ona deneyimlerini anlatsalar da Catherine 16 yaşındaki bu haliyle bunları tahmin edemezdi. Hayalleri için dahi büyük, sarsıntılı ve kirli bir yolculuktu. Catherine annesi ne kadar koyu katolik olursa olsun banyoyu ve suyu severdi ve kendini kirli hissetmeye başlamıştı. 

İngiltere'ye ayağını bastığında kendisi mükemmele yakın ingilizce konuşmasına karşın orada ispanyolca bilen neredeyse kimse yoktu. Yanında İspanyol ve Arap kültürünün karışarak doğurduğu kültürden hizmetçilerden başka hiç arkadaşı olmayan Catherine orada yalnız başına kalmıştı ve Tudorların ne kadar değişik kişiler olduklarını anlamışlardı. Elizabeth Tudor cadı soyundan gelen bir kraliçeydi. Yaşlanmış ve artan görüleri ağlamasına neden olurken katolik birisinin paylaşacağı acı ile Arthur'un kral olması için dua ediyordu. Ne zaman oğlu Henry'nin saçlarını okşasa gözleri önünden asılmış papazlar, rahipler, yıkılmış kiliseler ve sürekli değişen bir kraliçe tacı. Bir kızın düşüşü, daha fazla kan ve en sonunda biten bir hanedan. Çalınmş tacın süresi bu kadar kısaydı. Tudorlar Plantagenetleri ahını almışlardı ve bir cadı tarafından kan lanetine uğramışlardı ne kadar o cadı büyükanneleri olsa da. 


Arthur ateşler içinde ölüyordu. Oğlunun cansız bedeni ona çok büyük bir yük gibi geliyor bazen soğuk ve boş taş koridorlarda ağlayarak ve inleyerek yere düşüyordu. Ağlaması şiddetleniyordu ancak onu çok seven kocası Henry buna bir çare bulamamakla beraber sadece yanında yas tutabiliyordu. 

Peki, ya kızı Margeret? Kendi anavatanına kraliçe olarak gittiği İskoçya adına saldırıyordu ki arka planda her daim ağlayan bir bebek sesi vardı. Elizabeth çok yakın zamanda kızını uğurlamıştı. Margeret'ı. Henry'nin isteği üzerine bu evlilik gerçekleşmişti ama Elizabeth'in içi kan ağlayarak kabul etmişti. O evlilik gününden beri kabus gibi olan görüleri bitmemişti. 


Catherine böylesine garip ve depresyon eşiğinde olan bir kraliçe ile aynı kalede kalırken aynı zamanda çeyizin ne zaman geleceğini merak ettiği için onu darlayan bir kralı da çekmek zorundaydı. Kral mahrem nedir bilmiyordu ve uyurken dahi odaya girip sorabiliyordu. İsabella zeki bir kadındı. Arthur ile olacak bir bebeği bekliyordu ki Arthur o zamanlar ne yazık ki hastaydı. Zavallı çocuk Catherine'in yanına yaklaşmıyordu ve evlendikleri sene çok ateşlenerek öldü. Catherine kafasındaki tülü çıkartamadan ve kocasını tanıyamadan kocası ölmüştü. 


Catherine ne yapacağını bilemedi. Herkesin düşündüğü ve kenara çekip sorduğu tek şey bekareti idi. Ama bırakın bekaretini vermeyi doğru dürüst adını dahi diyememişti kocasının. Henry vii ölen varisi arkasından göz yaşı dökerken daha 10 yaşında olan sağlıklı oğluna baktı. Bu çocuk geçecek 6 seneden sonra evlenecek ve tahta oturacak yaşa gelecekti. İspanya çeyizi yollamamış ve gerek kalmadığını çünkü artık ortada bir evliliğin kalmadığını söylemişti. Henry hızlı hareket etti. Catherine'nin Arthur ile evliliğinin geçersiz olduğunu duyurdu. Henry ile nişanladı ve Catherine memleketine 6 sene sonra geri dönmek üzere gitti. 

Ancak altı sene doğduğunda ve gerçekten aşık olarak Henry ile evlendiğinde 24 yıl sürecek olan evlilikleri bir kederle mühürlenmişti. Çok vurdumduymaz, şımarık ve narsist olan Henry Catherine'i gerçekten sevse dahi kadınlara karşı çok doyumsuzdu. Catherine bu durumdan dolayı çok gözyaşı dökeceğini bilmeden ona evet dedi ve Henry'nin ilk karısı Catherine of Aragon olarak tarihe geçti. 



*8 Mart dğnya kadınlar gününüz kutlu olsun. Gerçek bir demir leydinin kızı olan Catherine İngiltere'nin göremeyeceği kadar cesur olan Catherine of Aragon,  Henry Vİİİ'in en donanımlı ve kraliçe olan karısıdır. Tüm kraliçeler ayağa kalksın, bugün sizin gününüz. Her bir kraliçe kendi krallığını kurar ve tarihle yaşarlar.* 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eros'un Laneti

                       Güneşli bir gündü. Olması gayet doğaldı da. Güneş'in tanrısı Apollon vardı zira. Nasıl olmasın? Biraz da aşk kokusu var sanki. O da Afrodit'den olma Eros'tan geliyor olmalı. Işığı ile herkesi ve her yeri aydınlatan lord Apollon, Eros ile konuşuyor hatta onunla dalga geçiyor olabilirdi. Eros'un heykeltraşların yonttuğu yüzü sertleşiyor, yontulan taşlardan bir parça haline geliyordu.  - Sen buna ok mu dersin Eros?  Eros'tan hoşnutsuz sesler çıkıyor, parmakları arasındaki okları sıkıyordu. Buna rağmen güldü aşkın lordu.  - Evet lord Apollon. Gümüş ve altın oklar... Aşkın okları ve nefretin okları.  Çok güzel güldü Apollon. Gülüşünden ışıklar saçılıyordu. Altın sarısı saçlarını savurdu ve altın oklarından birisini çıkardı.  -Bak Eros, ok budur. Seninkiler ok mudur? Yoksa sadece birer talim kılıcı mı? Peki o yay mıdır? Benimkisi gibi olanlar oktur. Bak ışıltılı günün okları. Veba okları... Kikloplar dövdüler.  Sadece gülümsedi aşkın yakışıklı tanrı

Yazardan Seçmeler

 Bu sayfadan ben White Rose'un kitaplarında ve kitap olmamış tek bölümlük hikayelerine ulaşabilirsiniz. İyi okumalar dilerim  Eros'un Laneti   Çiy   Çocuk Alman Tablosu   The Mystyc History   Tarihteki Modern Kadın 1855 Cadısı Historymaker Queens Series Dynasty Prometheus Thanatos ve Eros Mary on cross The Key Of Darkness

Thr Key of Darkness (1)

  THE KEY OF DARKNESS --- Chapter One --- Tears of the Monster The sun was rising over the skyline as a scary monster approached a home. Elenor woke up and smiled. Her maid Nancy came in and spoke cheerfully. “Madam, today is your wedding day. You are a very lucky woman in England.” Elenor looked into her eyes and got out of bed. “I think this day will be amazing.” But destiny had other plans. Darkness, pain, and screams were everywhere. At the Marquee of Solisticashire, Samuel of Solisticashire talked to himself. “I hope she never learns about my dark side. It will not be good for her. But she will hurt. I wish she did not want to marry me. Little shy girl, making a deal with a demon.” The demon was Samuel, and he was a bad guy. He was narcissistic and cruel. He was feeling nervous now, thinking, “Am I a ghost or a monster?” Samuel was like a panther, graceful and dangerous. He looked like he could kill with kindness, but he was a cruel kind of man. Elenor got dressed, p