CHAPTER 2
Kaos'un sesi her yeri inletmişti. Erebus istemese de Pontus'un üzerinden doğruldu. Babasından çok alıştığı azarlardan birisini yiyecekti. Beceriksizdi. Belki bir krallığı dahi elinde tutamazdı. Sonra başını hızla iki yana salladı. Bu babasının ona dediği sözlerdi. Olduğu kişi değildi.O en fazla toprağa hükmeden, canavarların ölülerini değil dirilerini hakimiyeti altına alan, ölümü kutsayan, adaletin timsali Erebus'tu. Zamanlarına göre bir hayli fazla görevi vardı çünkü karanlık çağda sadece acı, vahşet ve göz yaşı hakimdi. Dikleşti. Durduk yere üzerine çullanan ağabeyi Pontus değil miydi? Ses ona kendine getirdi. "Sana soruyorum Erebus, hangi hakla ağabeyinin üzerine çullanırsın?" Erebus güldü. Gösterildi gülüşü ve de ruhu bedenden ayıracak kadar korkunç. "Çocuk değiliz baba. Benden daha büyük. Kendisini koruyamıyor mu?" Kaos'un sesi salonu inletti. "Sözümün üzerine söz söyleme!" Erebus başını yana devirip kollarını açıp etrafında döndü. Beni tekrar mı aşağılayacaksın baba? durma yap çünkü artık acıtmıyor der gibi bakıyordu. Erebus biliyordu ya en çok duyduklarına üzülüyordu ve duydukları çok canı yakıyordu. Bunun üzerine Kaos her zamanki nutuğunu çekmeye başladı. "Nesin sen? Tanrı mı? Değilsin. Tanrı olmanın hiçbir vasfı yok üzerinde. Kral olmanın da. Evlenirsin seni yüceltecek kişi karın olur ancak davul bile dengi dengine! Kim senin gibi iki eliyle bir işi beceremeyen bir herifle evlenmek ister ki? Karanlık, gaddar, beceriksiz, hicbir ise yaramayacak ve unutulup gidecek birisisin sen! Yüz karasısın. Yıkıl karşımdan bir daha da bu salona ben diyene kadar adım atma. Sen nasıl bir örnek teşkil eden ağabeyine saldırabilirsin?"
Erebus başıyla onayladı. Birçok deyimi ilk defa bulan babasının sözünü dinledi. Salondan çıktı. Aslında bu bir itaat sayılabilirdi ama salondakiler biliyordu ki Erebus'un çıkma nedeni sadakati değil gururuydu. Babası oğlunun gururunu ayaklar altına almış, onu çiğnemiş ve eski bir paspas olarak salonun ortasına atmıştı. Diğer oğlu Pontus'a o gururu çiğnemesi için izin dahi verdiği düşünülebilirdi.
Erebus sarayın bahçesine çıktı. Etrafında nimfalar dört dönüyordu. Çok yakışıklı bir yüzü vardı tanrının. Delip geçen mavi gözleri etrafı inceliyordu. Uzun boyluydu Erebus. Kuzguni siyah saçları dalgalar halinde ensesine dökülüyordu, gözleri önüne siper oluyordu, kırıyordu o delici mavilerin etkisini. Geniş kaslı göğsü hep gururla kabarırdı. Ancak şuanda gururla kabarmamıştı. Astım hastasının cılız göğsüne sahipti şimdi. Bahçe de bir ağacın altına oturdu. Ellerine baktı. Parmağındaki gümüş yüzükle oynadı. Hıçkırarak ağlamak istiyordu. Boğuluyordu. Nefes almak istiyordu. Bulunduğu denizin tabanına ayağını vurup yüzeye çıkmak için çırpınıyordu ancak denizin güzel kızları neriadlar onu bacaklarından tutup aşağılara çekiyor daha derinlere götürüp boğuyordu. Daha da kötüsü olabilirdi. Onu ele geçirenlerin siren olmamasına dua etmeliydi.
İçeride Pontus ağzından ve burnundan akan ikoru durdurmaya çalışıyor, dolu gözlerle Nyx'e bakıyordu yanına gelmesi için. Nyx elindeki bir kadeh nektarı hayatında ilk defa görüyormuş gibi ilgiyle bakmaya devam etti. Pontus sinirle cebinden çıkardığı beyaz mendille ikoru temizlerken kendi kendine söylendi. "Bakalım benim karım olup tahtımın yanında otururken de bana olanlara böyle kayıtsızca durabilecek misin?"
Aslında Erebus'un haklı olduğu bir konu vardı. Eğer Nyx' e aşık değilseniz onunla bir ömür geçiremezsiniz. Nyx bu konuda çekilmez bir tanrıçaydı. Burnunun dikine gider, gaddarlığı üzerindeyse asla yumuşamazdı. Pontus' sevmiyordu. Hayatının sonuna kadar onu görmezden gelerek geçirebilirdi. Onu arabasının arkasına bağlayıp geceyi getirebilirdi ya da sadece sonsuza dek malikanesindeki tahtında otururdu ve deniz sarayına asla uğramazdı.
Gaia sinirle bir dikişte nektarını bitirdi. "Ne yaptığını sanıyorsunuz siz? Ne cürettir bu benim adıma düzenlenen şenliği bozabilirsiniz kirli ikorunuzla?" Pontus ona doğru tısladı. "Sen geldin ve Uranüs piçiyle evleneceksin diye kendime hakim olmayacağım ablacım." Gaia Pontus'un üzerine yürürken Uranüs de geliyordu ve Tartarus arada kalmak yerine kenara geçmiş çıkan eğlenceyi elinde nektarı ile izliyordu. Nyx ise dışarı çıktı. Erebus'u merak etmişti. yüzü çok kötüydü diye hayıflandı iç sesi.
Ağacın dalları genci gizlemeye yetmemişti. Genç tanrıça salondan çıkmış ve etrafına bakınıp tanrının mavi gözlerini aramıştı. Hayır güvende hissetmediği için değildi bu arayış. Hayat suyunu kaybetmişti. Onun mavi gözleri onu yaşama bağlıyordu sanki. Sanki tanrıça olduğunu yeni fark ediyordu. Uyanıştı. Nyx bu duygunun saçma olduğunu bilse de kendisini Erebus'a çekilmekten alıkoyamıyordu. Belki de onunla konuşmak iyi gelmişti. Nimfaların bakıp kıkırdadığı yere döndü. Erebus orada ağacın altına sere serpe uzanmış sırtını da ağaca dayamıştı. Boş boş etrafa bakıyordu. Dalmıştı. Orada bedenen vardı. Ruhen yoktu. Bedenen bile her an kaybolabilirmiş gibi görüntüsü titriyordu. Nyx ona dönen bakışları kıskandığını hissetti. O bakışları ona sadece kendisi atmalıydı diye içinden geçirirken kendisine kızdı. Kimdi o? Kaldı ki böyle düşünse bile umut germek olurdu bu ve Nyx umut vermek istemiyordu. Çünkü verdiği sözleri tutamayacağını biliyordu. Ağacın altına onun yanına oturdu. Sessizce etrafını izledi bir süre. En sonunda Erebus derin bir nefes alarak doğruldu. Saçlarını dağıttı ve yorgun hatta üzgün olduğunu gizlemeden Nyx'e baktı. Maske takmamıştı. Hayatının geri kalanı boyunca maske takmayacağı tek kişi de Nyx olacaktı. Nyx boğazını temizledi. "Içeride olanlar... Bence doğru değildi. Yanı babamızın dedikleri." Gülümsedi Erebus. Gülüşünden damla damla acı sızıyordu havaya. Öfke, kin ve kırgınlık... Ama en çok üzüntü vardı havada. Kurşun gibi çökmüştü. Ağırlığı ikisinin de kalbini eziyordu. Nyx elindeki siyah ipek mendili uzattı. "Izninle lordum." Erebus'un çenesinden akan ikoru temizledi. Onlar tanrıydı. Kolay yaraları tamir olurdu. Ancak kaynayan burnuna rağmen ikor hala taptazeydi. Erebus yakınında duran Nyx ile gözlerini kapadı. Leylak kokuyordu sanki Nyx. Yer altında hava kükürtlü olurdu. Bu yüzden ağır kükürt koktuğuna emindi Erebus. Acaba rahatsız ediyor muydu tanrıçayı? Nyx'in çekildiğini hissetti. Mavi gözlerini perdeleyen uzun kara kirpiklerini araladı. Nyx ile göz göze gelince tanrıça bakışlarını yere kaçırdı. Kızın bu haliyle oğlan pek ala eğleniyordu. Hoşuna gidiyordu. Tatlı buluyordu. Onu bu şekilde utandırmak ve izlemek istiyordu. Yanında Νύξ (Nyx) ismi işlenmiş ipeği eline tutuşturdu. "Gece penceremin önüne bir mum koyacağım. Seni bekliyor olacağım. Ancak şuanda içeri gitmeliyim."
Erebus bir eline tutuşturulmuş ipeğe baktı bir toparlanıp koşar adım içeri kaçan hanıma. Ikinci görüntü kesinlikle kendi ikoruna bulanmış ipekten daha ilgi çekici ve güzeldi. Duyduklarından emin olmak istedi. Gece penceresinin önüne mum koyacaktı. Onu bekleyecekti. Omuzlarını silkti genç tanrı. Nimfaların ağzına bir dolu dedikodu verdiğinden bir haber yere doğru uzanıp elindeki mendile baktı.
İçeride güzel bir yemek yenmişti. bu güzel yemeğin ardından Pontus'tan uzaklaşmak için kaçar adım odasına dalmıştı. Hayatının böyle geçip geçmeyeceğini merak etti Nyx. Sonsuza kadar bu adamdan kapı kapı gizlenecek miydi? "Hayır." diye yanıtladı iç sesi onu. "Kara atlı pensin çok yakın. O gelince herkes ikinizin de aslında ne olduğunu görecek ve ona göre davranacak." "At mı?" diye sordu Nyx. Öyle bir şey hiç duymamıştı. "Yeğenlerinden birisi binlerce yıl sonra kendi hırsından dolayı deniz suyu ile yapacak. Zamanı gelince görürsün. Ah ve simsiyah atlar çekecek arabanı." "Ama ben Aurum ve Argentum'dan memnundum" İç sesi buna sessiz kaldı. Cehennem tazılarına onun da diyecek bir şeyi yoktu anlaşılan.
Gaia Uranüs'ü odasına almış ve dert yanıyordu. Bir yandan da Pontus'u döverken kaşı ve dudağı patlamış olan Uranüs'e pansuman yapıyordu. Uranüs beyninin ağrıdığını hissetti. Kesinlikle ağrıyan kafası değildi beyniydi. Beyninin şiştiğini hissedebiliyordu ancak karşısındaki kadın susmak nedir bilmiyordu. Onunla bir ömür geçmeyeceğini anlamıştı. Hatasını geç fark etmesinin cezasını böyle çekiyor olamazdı. Gaia pamuğu sinirle bastırdı. Uranüs dişlerini sıktı. Ellerinden tutup oturttu. Belki güzel şeyler söylerse kadın susardı.
Nyx odasına giren nimfalarla irkildi. Üzerindeki elbiseyi değiştiren nimfalara ses etmeden işlerinin bitmesini bekledi. Nimfalar Nyx'i uyumak için hazırladıktan sonra odadan çıktılar. Daha doğrusu Nyx onları kovalamıştı. Üzerindeki bembeyaz ince geceliğe baktı. ayak bileklerine kadar geliyordu. Gaia bu elbiseye hep çok gülmüştü. Bedenlerin çıplaklığının hep önemli olduğunu söylerdi. Aynadaki görüntüsüne karşı iç çekti. Masasına ilerledi. Eline beyaz bir mım aldı. Mum titriyordu ellerinde. Doğru yapıp yapmadığını düşünürken biraz daha düşünürse kafayı yiyeceğini fark etti. Eline aldığı beyaz mumu yaktı ve demir pervazlı penceresinin önüne koydu. Penceresinin önüne oturmuş tanrının gelmesini bekliyordu. Neden bunu yapmıştı bilmiyordu. Yapmıştı işte. Şimdi ise içi içine sığmıyordu.
Erebus bir süre bahçede boş boş dolanmıştı. En sonunda gözüne sarayın yüksek balkonlarının kenarındaki ışık çarptı. Lanet okudu tanrı. Babasının kızının odasını ta öte kanatta yüksek bir burca koyacağını hesap etmiş olması gerekirdi. Pencereden sızan cılız ışıkta bir karaltı fark etti Erebus. Yutkundu. Orada duran karaltı Nyx miydi? Onu mu bekliyordu? Tanrı duvarın dibinde durdu. Çıkıntılı kayalara baktı. Pencereler, balkonlar, çatılar, birkaç yamuk taş ve kaya... Gölge yolculuğu yapıp yanına gidebilirdi. Bunun üzerine Pontus Bu ağır enerjiyi hissederdi. Tekrar kavga etmek, aşağılanmaları dinlemek istemiyordu. Elini taşlara dayadı ve tırmanmaya başladı. Parmaklarını kesen keskin çıkıntıları önemsememeye çalıştı. Önemsemeyebilirdi eğer tutunduğu pervazlardan parmaklarından akan ikor yüzünden kaymasaydı. Gaia ve Uranüs'ün odasının hemen balkonundan geçti. Içeriden gelen Uranüs'ün acemice iltifatlarına kahkahalar atmamak için zor tutmuştu. En sonunda Nyx'in balkonuna ulaştı. Bacaklarını içeri sarkıtıp mermer korkuluğuna oturmuş ellerine bakıyordu ki Nyx içeriden süzülerek geldi. "Ne yaptığını sanıyorsun m?" Erebus ellerini bacaklarından aşağı sarkıttı. "Gizlenerek yanınıza geliyorum tıpkı aşığınız gibi. Sorun mu vardı leydim?" Nyx kıpkırmızı olmuş şekilde etrafına bakındı. Sonra da içeri geçti. Erebus bunun bir davet olduğuna inandı çünkü balkonda tek başına durması için çağırmış olamazdı. Içerisi sıcacıktı sarayın taş duvarlarının arkasının aksine. Yanan şöminenin karşısına geçti. Yerdeki postun üzerine yayıldı. Nyx mumu söndürmüş yanına gelip oturmuştu. "Bir şeyler yemek ister misin? Yemeği kaçırdın." Erebus basını salladı. Nyx ona bir kadeh Nektar ve yiyecek bir şeyler getirdi.
Erebus Nektardan içerken Nyx sessizligi bozdu. "Onun dediği gibi birisi değilsin." Erebus gümüş kadehi taş zemine koydu. "Beni tanımıyorsun." Başını salladı Nyx. "Tanıyorum." Erebus ona döndü. Nyx'in uzun saçlarından bir tutam alıp evirdi çevirdi. "Hayır tanımıyorsun sevgilim. Ben gaddar bir adamım. Haklı, krallığımda işler pek yolunda değil. Bulunan nimfalar ve zebaniler sorun çıkartıyor. Bazen diğer krallıklara sataşıyor. Çünkü karanlık her yerde. Denizin dibinde, gökte, yerde... Her yerde. Sen beni sadece bu olarak tanıyorsun. Mavi gözlü bir adam. Ötesi yok ki... Birbirimizi tanımıyoruz." Nyx saçına baktı. "Tanışırız o zaman. Hem bence bu senin beceriksiz olduğunu göstermez. Onların kendi krallıklarını koruyamadığını gösterir. Ayrıca yalnızsın. En fazla toprak sende var ve bu kadar alanı kontrol edemezsin. Yardımcı olacak bir eşe ve çocuklara ihtiyacın var." Erebus elini saçlarından çekip yere dayadı. Ateşi izledi bir süre. "Bence o eş dünyada yok. Gaia ve Uranüs'ün çocuklarının doğmasını bekleyeceğim. Ancak bu zor gibi. Uranüs her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor." Nyx ateşi izleyen delikanlı tanrıyı izliyordu. Dedikleri üzerine gülümsedi. "Gaia dediklerini duyamayacak, yaptıklarını göremeyecek kadar kör kütük Uranüs' e aşık." Erebus Nyx'e bakmadan aklından geçenleri dile getirdi. "Sence birisi de bizi bu şekilde sever mi? Kendinden vazgeçecek kadar... Bize karşı değişecek kadar..." Başını iki yana salladı tanrıça. "Bilemiyorum Erebus, evleneceksem bu şekilde evlenmek istiyorum."
Yorgunca basını salladı Erebus."Ben de. Pontus ile evlenir miydin?" Nyx ürkmüş bir şekilde baktı. "Tabiki de hayır. O adamla sonsuz bir ömür geçmez Erebus." "Neden?" "Bilmiyorum. Aslında yakışıklı birisi. Belki de sadıktır. Fakat sevmiyorum. Yanında durmak da istemiyorum." Erebus rahatlamıştı. Postun üzerine iyice yerleşti. Bu önü mutlu etmişti. En azından şansı kuvvetlenmişti. Nyx'e aşık mıydı, değilse olur muydu bilmiyordu. Nyx ile birbirlerini tamamladıkları ise su götürmez bir gerçekti. Nyx'in mumu yakması için beklediği süre boyunca düşünmüştü. Nyx ile evlenirse ne olacağını. Nyx haklıydı. Bir eşe ve çocuklara ihtiyacı vardı. Gücüne yakın bir tanrıçanın doğmasını beklemek aptallıktı. Nyx ile evlenmeli ve çocukları olmalıydı. Pontus'un yapacağı şeyler de umurunda değildi.
Nyx iyice ona sokulmuş dururken tanrıçadan yayılan leylak kokusu tanrının başını döndürmeye yetiyordu.
Pontus ise bu sırada Kaos Sarayı'nın boş taht odasında durmuş en nefis adakları adamakla meşguldü. Babasının hep gözbebeği olmuştu. Kaos Gaia'yı hepsinden çok severdi çünkü o en büyük olandı. Ancak diğerleri arasında Pontus'u ayrı tutar ve kayırırdı. Aslında dediklerinin yanlış olduğunu Kaos da Pontus da biliyordu. Erebus gerçekten becerikli, güçlü, iyi bir kraldı. Belki kardeşler arasında en adil olandı. Zaten yer altı ve ölümün tanrılarında ırsi olacaktı bu özellik. Çünkü ölüm adildi evrende olan tüm adaletsizliğe inat. Pontus bu parlak ve karizmatik özelliklerden noksandı. O gelecekte kendi krallığını dahi elinde tutamayacağını Kaos da çok iyi biliyordu. Ona adadığı adaklar basını döndürüyor, onu kayırmasına neden oluyordu.
Pontus tahtın önünde diz çöktü. "Ey yücelerin yücesi baba. Senden bir arzum dileğim vardır." Kaos bu dileklerden ve arzulardan bunalmış şekilde konuştu. Erebus daha ondan hiç dilekte bulunmamıştı. "Bir durum mu vardı sevgili oğlum?" Pontus heyecanla basını salladı. "Hepimizin evlilik çağı geldi. Hepimizin krallıkları var. Bir kraliçe gerek. Benimkine de. Izin ver Nyx ile evleneyim. Onu denizlerin kraliçesi yapayım." Kaos bu fikirden hoşlanmamıştı. Git gide artan adamlara şöyle bir baktı. "Her sene bu adamlara devam edecek misin?" Yalaka olan Pontus yerlerde süründü. "Elbette yüce babamız. Hem de misliyle." Kaos memnun oldu. Nyx kendi basının çaresine bakabilirdi. Olmadı bir aşık edinirdi. "Elbette evlenebilirsin. Senden daha iyi bir eş bulamazdı zaten. En sevdiğim en becerikli oğluma en becerikli kızım. Bundan daha iyi eşleşme olamaz. Kim evlenecek ki zaten? Erebus mu?" Kaos dile getirmese de aslında içinde bir yerlerde umduğu şey buydu. Nyx ile Erebus'un evlenmesi.
Yorumlar
Yorum Gönder