Bazen asla sevilmeyeceğinizi kabullenmeniz gerekir. Asla sevilmeyeceğinizi, görülmeyeceğinizi. Kimse sizi prensesler olarak görmez. Kimse sizi sevilecek bir kadın olarak fark etmez. Hatta onlar için o kadar alaladesinizdir ki sizi akıllarınıza dahi getirmezler. İşte bu durumun içindeyseniz emin olun ki siz de bir cadısınız. Kovano hoş geldiniz, kendimi tanıtmadım. Ben Dabria, Kirken’in kızıyım.
Doğruları demek gerekirse
annem ilk cadı. Olduğum şey konusunda hep açık sözlüydü. Kendi dokunduğu altın
işlemeleri beyaz etiğine, beyaz uyluklarına sıyırır ve diz çökerdi bazen.
Omuzlarından kavrardı, ince uzun beyaz parmakları. Fısıldardı. "Sen bir cadısın,
bunu değiştiremezsin. Senin soyun belki en güçlüsü. Lakin güç her zaman, her
daim bir lanet getirir. Kandandır belki bu. Sevilmemek. Ne teyzen Pasiphe sevildi,bir insan tarafından dahi, ne de dayıların yahut en güzel kuzenin
Medea. Bunu ne denli çabuk kabul edersen, o denli iyi."
O anlarda aptal gibi annemin suratına bakar ve mırıldanırdım. "Ama anne, babam seni seviyor." Bir tanrının aşkı mutlaktır ama sonsuz değildir, derdi bana. Sonrasını asla getirmezdi. Ama adasının yağmalayan ve saldıran korsanları gördüğümde anlardım. Annemin anlatmadığı pek çok acısı vardı. Odaya kapatır yahut ormanın derinlerine gönderirdi beni. Sanki beni bulamayacaklarmış gibi. İkimiz de bilirdik. O yalnızca bunu dilerdi. Bulamamalarını.
Ama buldular.
Ama o ormanda beni örgülü saçlarımdan yakaladılar.
Ama beni annemin eteğinden sürükleyerek kopardılar.
Ama annemi tuttular karşı çıkamasın diye.
Ama annemin ağzını tıkadılar sihirli sözleri söyleyemesin onlar benimle gemilerine binene dek diye.
Ama beni gemilerine bindirip siyah dokuma yerkeni açtılar.
Tanrılarıma şükür, beni başlarından savmaya karar verdiler.
Tanrılarıma şükür yaşıyorum.
Ama annemden uzakta.
Ama herkes benden nefret ederken.
Doğruları söyleyelim. Güzel maske takarım.
Doğruları söyleyelim. Daha önce elimden kaçabilen bir av olmadı.
Doğruları söyleyelim. Şimdiye kadar güzel bir aşk hikayesi yaşayan bir cadıya, ozana yahut ressama rastladım. Onlarla iyi arkadaşımdır. Bizlerin kaderi de böyle yazılmış. Acılarımızdan buluruz içimizdeki o küçük cevheri. Doğruları söyleyelim. Onu o ormanda yaralı görene kadar çok bunu sorun etmemiştim.
Ama o, oradaydı. Boylu boyunca iki seksen yerde uzanıyordu. Uzun kirpikleri kapalı, siyah saçları gözünü gölgelemiş. Gördüğüm en güzel şeydi. Benden korktuğundaki en güzel şey oydu. Umurumda bir arma kana bulanmış.
Şimdi o anın üzerinden yıllar aktı. O yanımda değil,
prensesinin yanındadır. Uğruna bana gözünün ucuyla dahi bakmadığı. Çok kısaydı
ama çok güzeldi. Belki bana yanaşmadı dahi ama onunla sabaha kadar konuşmak
paha biçilmezdi. Beni yaptığım büyülerde izlemesi, şeytanlarımı dinlemesi ve
bana bir canavarmışım gibi bakmaması paha biçilmezdi. Aşık olunabileceğimi
inandım. O kadar güzeldim, sevilesi ve iyiydim. Onun bana bakışında kendimi
kaybederdim. Adı Salvius idi. Benimle belki asla gerçekten konuşmadı, beni
gerçekten önemsemedi, beni gerçekten dinlemedi. Ama buna değer olduğumu
hissetmek paha biçilmezdi. Aşık olunamayacağımı fark etmem uzun zaman almadı.
Bir sabah bir şey demeden gitmiş olduğunu
gördüm. Yatağı boş ve kanlıydı. Gitmişti. Onu bulsam reddederdi. Belki kellemi prensesine hediye ederdi. Durmadan anlattı. Asla onun gibi sevilmeyeceğimi
anladım. O prenses gibi sevilmeyeceğimi anladım. Lütfen bana acımayın. Buna
ihtiyacım yok. Ben bana olmayan göğe aşık oldum. Gökyıldızlara aittir. Bizler
yalnızca bizi dinliyor sanarak onun avuçlarımızı açıp konuşuruz. Lakin o sadece
yıldızlara bakar ve onları dinler. Bir cadıysanız eğer, sevilmeyeceğinizi kabul
etmeniz gerek. Ömürlerce ezebilirsiniz. Her bir zerresini ezberleyip zihninize
kazıyabilirsiniz. Lakin unutmayın, kimse size bunu yapmaz. Yaranız açık
kalacak. Zira daha derin bir yara asla olmayacak. Siz yaralarla irinlerle dolu
bedeninizle yürümeye devam edeceksiniz. Belki birileri gelecek, yaralı
denizciler. Ama unutmayın, onların sevgilisi değilsiniz. Onların asla
ulaşamadıkları sevgilileri. Prensesleri zaten var. Annemin bana anlatmadığı
buydu işte. Ve onları asla kalbinize kabul etmeyin. Annem çirke gibi. Zira bir
adada yalnız kalmak, kuzenim Medea gibi o denizde kapılıp gittikten sonra bitap
ve çulsuz karaya vurmaktan daha iyidir.
Hermes'iniz olacak belki, lakin unutmayın, bir Tanrı’nın aşkı mutlak olsa dahi sonsuz değildir ve hiçbir aşığınız da bir Tanrı değildir. Bizler aptal, acunası, yahut öyle kadınlar değiliz ama belki de canavarızdır. Kim bilir, Kalypso, Kirke, Pasiphe, Medea, Morgana, Merlin, Perses, Perseis, Hecate, Aites, Ben, ozanlar ve yahut sanatçılar… O göğe aşık olanlar ve asla sahip olamayacağını bildikleri için uçurumun kenarlarından şehir ışıklarını izleyenler.
Yıllar geçti üzerinden. Hayatım boyunca annem Kirke’yi anlamam sanıyordum, ancak anladığım anlarda annemle aramda fersahlar vardı. Ömürlerdir
bu ormanda yaşar dururum, ancak hiç şehir ışıklarını izlemezdim. Kendimi bir sabah
ansızına gidince ve aptal kalbim beni sevmediğini bilmesine karşın bir tan
ağırmasında ansızın gelmesini beklerken bulana dek. İtiraf edip kabullenelim burada bu gece otururken: sevilmeyeceğim, sevilmeyi ister miydim bilmiyorum.
Zira sevilmek pekala beni değiştirdi. Ben olduğum şeyden köküne kadar memnunum.
Yorumlar
Yorum Gönder