Ana içeriğe atla

THE HİSTORYMAKER QUEENS SERİES (Joanna Of Castile)


Joanna of Castile --The Mad Queen-- 
Chapter 1: Consort That's Mad 

                      Joanna of Castile annesi Isabella I of Castile öldüğünde İspanya kraliçesi olarak taç giymişti. Ama her şey bundan önce başladı. 

                      Joanna o zamanları hatırlıyordu. Sağlıklı ve güzel bir kızdı. Onaltı yaşındaydı. Uzun kızıla yakın saçları şimdi duvarlarına vurup bağırdığı odada kaldığı gibi kabarık ve cansız değildi. Her bir dük, her bir prens onu isterdi. Ne yazık ki kaderinde kız  kardeşi Catherine of Aragon'un sahip olduğu gibi bir aşk yoktu. Ağlamaya devam etti. Hatıralar acıydı ve bir o kadar da keskin. Onu durmadan kanatırlardı. Philipe'yi ilk gördüğü zamanı düşündü. Katedralde yan yana duruşlarını. Ve bir çığlık koyverdi. Neden onu sevmemişti ki? Doğurgan olmayan kardeşi sevilirken onun neden çocukları elinden alınmıştı; neden kocası ondan nefret etmiş, babası elindeki her şeyi almıştı? Hıçkırıkları daha da daha da arttı. Artık içinde bulunduğu odanın taş duvarları da onunla birlikte ağlıyordu. 

                      Kapı gıcırdayarak açıldı. İçeri konsort kral olması gerekirken karısına deli diye iftira atan Philipe girdi. Habsburgların varisi... Yakışıklı Philipe... Kutsal Roma Germen İmparatorluğuna bağlı olan Avusturya arşidüküydü kendisi ve pek sevgili varisimiz insanlıktan uzak bir varlıktı. Kapıyı kapattı ve yerde ayakları dibinde ağlayan kadını dürtükledi. "Joanna kalk." Kadının gözlerinden bir alay aktı. Ağlayan kadın kahkaha attı. Sonra birden sustu. Dizleri üzerinde doğrulup ona fısıldadı. "Seni iğrenç..." Varis sözünü tamamlamadan ona doğru eğildi. "Duyduğuma göre Carlos'u (Charles) görmek istemişsin. Ama sevgili karıcığım sanki biraz daha delirmişsin. Bu kadar deliyken nasıl oğlumuza bakabilirsin? Ona zarar verebilirsin. Bunu biliyorsun leydim!" Philipe'nin gözlerinden şeytani bir parıltı geçerken Joanna sakince ayağa kalktı. Gözleri çakmak çakmaktı. İçinde histerikçe duygular kabarsa dahi sessizliğini korudu. Öteye konmuş olan sürahideki şarabı kadehe doldururken ses işitti. "Bana da koy."  Joanna sessizce başını salladı. Sürahiyi elinden bırakmadı. Ağır adımlar ile şöminenin karşısına geçip arması ile ilgilenen Philipe'nin tepesinden aşağı şarabı döktüğü gibi sürahiyi de kafasına vurdu. 

                     Philipe ne olduğunu anladığı anda karısının omuzlarından tutup üzerine kükrese de yanıt olarak Joanna'dan bir kahkaha aldı. "Sen oğlumu benden uzak tutuyorsun. Deli olduğumu söylüyorsun. Ama Philipe bunun yalan olduğunu ikimiz de biliyoruz. Birazcık beni sevseydin bunlar asla olmayacaktı! Ama sen tahtı sevdin beni değil! Ve Philipe, oğlum Carlos senden bunu alacak. Babamdan da. O benim oğlum senin değil. O demir leydinin torunu. Dünyanın gördüğü en güçlü Hristiyan kraliçenin torunu." Kocasına doğru eğilip fısıldadı. " Her krallık düşer ekselansları. Her saltanat sona erer. Ama senin saltanatın baban Maximillian gibi olmayacak. Uzun sürmeyecek. Başlamadan bitecek. Kendi sakındığın oğlun bunu yapacak. O benim oğlum. Her  çocuğumuz benim kanını  taşıyor ve her birisi senin tabirin ile deli."  

                       Philipe karısını süzdü. Derin bir nefes çekip ona sarıldı. Joanna bu hareketine en başta şaşırsa da sonradan toparladı. Uysalca, ona sarılan kocasına sarıldı. "Babanı durdurmamız gerek." Joanna bu sözler üzerine afalladı. Haklıydı. Babası Ferdinand'ın baskıları arıtıyordu. Asla kendi kızının ve damadının tahta çıktığını kabul etmiyor bir yerde Joanna'nın annesi İsabella sayesinde tahta çıkan kral onun yerine başka bir kadını koyabiliyordu. Bu durum Joanna'nın iyiden iyiye midesini bulandırırken aslında kollarında durduğu adamın da farkının olmadığını biliyordu. Her ne olursa olsun, o ikisine de tahtı kaptırmak niyetinde değildi. Halkı kraliçesi ve konsort kralı olarak Joanna ile Philipe'yi görüyordu. Halkı Ferdinand'ı değil gerçek varisi tahtta istiyordu. Deli olduğunu halktan kimse görmemişti ve onu ziyarete gelen kayınpederi Kutsal Roma Germen İmparatoru Maximillian onun ne kadar ağırbaşlı bir kraliçe olduğunu övüp duruyordu. Sadece,diyordu, çok yalnız. Çok yorgun. 

                         Aslında kocasının onu sevmek anlamında en ufak bir kırıntı dahi göstermediğini anlayan Joanna hışımla kollarından çıktı. "Babama göstereceğimiz tepki bize nelere mal olur biliyor musun? Ayrıca sen hiç mi durumuna üzülmüyorsun?" Philipe doğrulup dizlerindeki tozları elinin tersi ile itekledi. "Benim güzel kraliçem eğer şimdi harekete geçmezsek o baban o tahtı tamamen alacak." Joanna histerik bir hareketle kendini ona doğru attı. "Ne babam ne de sen oğlum Carlos varken asla O tahta konamazsınız. Ve halkım da asla buna izin vermez. Ben deli değilim." Philipe başını iki yana salladı. "Hastalığın nüksetti gel oturalım." Joanna onun elini itti. Titreyen ve hızlı adımlarla ondan kaçıp penceresine koştu. Bağırarak ağlamaya başladı. Bunun için eğitilmişken, tüm hayatı krallığı ve ailesi olmuşken her şeyinin elinden almasını kaldıramıyordu. Hepsinden intikam alacaktı. Öyle ya da böyle. 

                      Philipe endişe ile Joanna'yı tutup çekti. Birlikte dengelerini kaybedip yere düştüler. Joanna durmadan çırpınıyor kurtulmaya çalışıyordu. Philipe en sonunda ellerini bıraktı. "Sakin ol Joanna!" Joanna onu omuzlarından itip az ötede duran yatağın dibine sindi. Hiçbir şey demedi. Ağzını birkaç dakika boyunca bıçak açmadı. Sanki küçük bir çocuk gibi küsmüştü. Philipe yanına oturup onu tekrar kolları arasına aldı. Kızıla çalan saçlarından öptü. "Babam haklı değil mi? Evliliğimizi biraz olsun o düzene sokuyor." Joanna omuz silkti. Yüzünü ondan yana dönmemişti. "Karısını sevmeyen bir kocayı ne kadar dizginleyebilirse." Philipe başını Joanna'nın saçlarına gömdü. Mırıldandı. "Her koca karısını sever, onun için endişelenir Joanna. Sen benim oğullarımın ve kızlarımın annesisin. Varislerimin annesisin. Ayrıca yanında uyuduğum kişisin. Hâlâ daha." Joanna bakışlarını ona çevirdi. "Sadık olmadığın da kişiyim." "Catherine'in kocası Hanry'ye ne demeli. Adam kör kütük aşık değil miydi? Dediklerine göre kız  kardeşinin yanında olmasını dahi önemsemeden başka kadınlara gidiyormuş. Ben ne zaman bunu sana yaptım İsa aşkına Joanna?" Joanna gülümsedi. "Bunu yaparsan herkesin içinde seni rezil ederim. Bence bundan korkuyorsun Philipe." Philipe saçlarını okşadı karısının. "Belki gerçekten korkuyorumdur senden." "Küçük bir kızken, seninle ilk nişanlandığımızda ve sonrasında evlendiğimizde beni gerçekten seveceğini düşünmüştüm. Hayallerinde çocuklarıma kız kardeşinin bakması yoktu. Hayallerimde bana kötü davranman ge sırf taht için babam gibi bana deli demen yoktu. Hayallerimde sırf insanların, hatta babanın, gözünü boyamak için sahte uğraşlar yapman yoktu. Baban İmparator Maximillian ile yaptığın gizli mızrak dövüşünü beni gerçekten sevdiğin, eğlendirmek için yapmanı isterdim. Ne dersen de Philipe, benim için endişelensen de asla senin kalbinde ilk sırada değilim. Sevgi kendini öne koymak değildir çünkü Tanrı şahit sen bana ne yaparsan yap benim için lanet olsun ki ilk sıradasın." 

                          Philipe kırdığı, döktüğü kadına baktı. Kadın elinden alınanları geri almaya çalışırken delirmişti. Belki ilk kadın mecnun idi belki de her kadının kaderi. Ama şunu biliyordu Joanna o onaltı yaşında, her şeyin başladığı gün bunları hayal edemezdi. O Fransa'ya karşı bir soy ağacı oluşturmak için bir evlilik yaptığının farkında idi. Ama bunları yaşayacağını kimse tahmin edemezdi. Kardeşlerinin ölümü onu kraliçe yapsa da o kraliçe olmaktan çok imparatoriçe  olmak için eğrilmişti. Aslında babasından daha iyi bir yöneticiydi. Halk da buna kefildi. O İspanya'nın genç kraliçesi idi. Deli diye kapattıkları  duvarları dahi aşan güce, zekaya sahipti. Aşıktı. Belki de tek hatası onu sevmeyen bir adama aşık olmasıydı. Kayınpederi Maximillian'a dahi derdini anlatarak ağlamıştı. Maximillian gelininin bu vahim durumu karşısında ne yapacağını şaşırmıştı. Onu izleyen herkese başka nedenler öne sürse de onun için her gece şenlik düzenlenirken düşüncesi gelininin biraz olsun yüzünün gülmesi idi. 

                        Philipe belki Joanna'yı gerçekten sevmişti de o da bir başkası tarafından delirtilmişti. Muhtemelen babası. Saray duvarları evlerden daha kalındır. Ne kadar ince dense de bazen hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Yatak odalarında dahası vardır. Philipe'yi Joanna'dan ayıran gerçek onun adına deli denmemesi olmuştu. Oysa delileri gerçek deliler bu hale sokarlar. 

                      Şuanki tarihçilere göre Joanna sadece majör depresyon hastası idi. Düzelmeyecek bir ruh sağlığına da sahip değildi.Sadece depresyonu her geçen gün artmış kapatıldığında ise önüne geçilmez bir boyuta ulaşmıştı. Kadın deli değildi. Sadece ataerkil düzende güçlü bir kadın olarak ayakta durmaya çalışırken yarı yıkılmış bir harabe idi. Babası dönemin avrupasının en güçlü monarşı idi. Buna rağmen Joanna hem bir arşüdüğe hem de bir krala kafa tutmuştu. Tahtı asla tam olarak onların eline vermedi. Ancak kiz kardeşinin başına gelen felaket onu da vurdu. Catherine of Aragon ile Joanna of Castile ataerkil sistem tarafından yutuldu. Birisi bir kadının eliyle diğeri ise ailesi olması gerekenlerin. 




Carlos V: Charles , Şarlkern, 5. Şarl (Kutsal Roma Germen İmparatorluğunu büyüten ve İspanya'yı birleştiren imparator. Kanuni dönemi Avrupasının en güçlü monarşı) 











Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eros'un Laneti

                       Güneşli bir gündü. Olması gayet doğaldı da. Güneş'in tanrısı Apollon vardı zira. Nasıl olmasın? Biraz da aşk kokusu var sanki. O da Afrodit'den olma Eros'tan geliyor olmalı. Işığı ile herkesi ve her yeri aydınlatan lord Apollon, Eros ile konuşuyor hatta onunla dalga geçiyor olabilirdi. Eros'un heykeltraşların yonttuğu yüzü sertleşiyor, yontulan taşlardan bir parça haline geliyordu.  - Sen buna ok mu dersin Eros?  Eros'tan hoşnutsuz sesler çıkıyor, parmakları arasındaki okları sıkıyordu. Buna rağmen güldü aşkın lordu.  - Evet lord Apollon. Gümüş ve altın oklar... Aşkın okları ve nefretin okları.  Çok güzel güldü Apollon. Gülüşünden ışıklar saçılıyordu. Altın sarısı saçlarını savurdu ve altın oklarından birisini çıkardı.  -Bak Eros, ok budur. Seninkiler ok mudur? Yoksa sadece birer talim kılıcı mı? Peki o yay mıdır? Benimkisi gibi olanlar oktur. Bak ışıltılı günün okları. Veba okları... Kikloplar dövdüler.  Sadece gülümsedi aşkın yakışıklı tanrı

Yazardan Seçmeler

 Bu sayfadan ben White Rose'un kitaplarında ve kitap olmamış tek bölümlük hikayelerine ulaşabilirsiniz. İyi okumalar dilerim  Eros'un Laneti   Çiy   Çocuk Alman Tablosu   The Mystyc History   Tarihteki Modern Kadın 1855 Cadısı Historymaker Queens Series Dynasty Prometheus Thanatos ve Eros Mary on cross The Key Of Darkness

Thr Key of Darkness (1)

  THE KEY OF DARKNESS --- Chapter One --- Tears of the Monster The sun was rising over the skyline as a scary monster approached a home. Elenor woke up and smiled. Her maid Nancy came in and spoke cheerfully. “Madam, today is your wedding day. You are a very lucky woman in England.” Elenor looked into her eyes and got out of bed. “I think this day will be amazing.” But destiny had other plans. Darkness, pain, and screams were everywhere. At the Marquee of Solisticashire, Samuel of Solisticashire talked to himself. “I hope she never learns about my dark side. It will not be good for her. But she will hurt. I wish she did not want to marry me. Little shy girl, making a deal with a demon.” The demon was Samuel, and he was a bad guy. He was narcissistic and cruel. He was feeling nervous now, thinking, “Am I a ghost or a monster?” Samuel was like a panther, graceful and dangerous. He looked like he could kill with kindness, but he was a cruel kind of man. Elenor got dressed, p