Ana içeriğe atla

Alman Tablosu (1 Bölüm)

 







Chapter 1: 



Herkes buraya tabloyu görmeye geldiğini sanırdı. Baska neden geleceklerdi ki? Belki de kendilerini yaratanı özlemişlerdi. 


Prometheus, insanlara ateşi vermeden önce kimse yoktu. O ilah ki,titan, bir gün gol kenarında oturuyordu. Güneş bütün heybeti ile kavuruyordu. Prometheus gözlerini Güneş' e dikti. Kuzeni Helios'un bugün sınırlı olduğunu düşünerek basını tekrar öne eğdi ve çıplak ellerini gölün kenarında, suyun ıslattığı toprağa daldırdı. Genç titan, eline toprağı alır almaz aklına gelen fikirle sarsıldı. Bir varlık yaratma fikri. En başta ufak bir istek olan bu durum birden çığ gibi büyüdü. Prometheus istekleri altında ezildi. Duyguları adeta onu ele geçiriyordu. Derin derin soludu. Göl kristal gibi parlıyordu. Kendisini görebiliyordu yüzeyinde. Yakışıklı suratına baktı. Kendisini model alarak kilden bir heykel yaptı. Kendisinden daha kısaydı heykel. Neredeyse 1,70 civarıydı. Ancak yakışıklı bir suratı ve kivircik sacları vardı. Ancak renksizdi. Donuktu. Ruh uflenmemisti.  Ruhu yoktu. Sadece çamurdu. 


Burada mitolar ikiye ayrılır. Bazıları der ki Prometheus erkeğin yanında kadını da yarattı. Diğerleri der ki, hayır. Prometheus değil ilk kadıni sevgili eşi, güzellik ve sevişmenin tanrıçası Afrodite bakarak Hepheistos yaptı. Kötürüm tanrı. Hangisini doğru kabul ederseniz edin, Prometheus erkek adam*ı yaratmış ve ona ruhu nasıl ufleyecegini düşünmekteydi kara kara. Öyle bir şey olmalıydı ki sadece tanrılarda var olmalıydı ve yarattigi şey tanrısal bir parça taşımalıydı. 


Prometheus Olimpos'a gitti. Hestia her zamanki yerinde, konseyin ortasındaki ateşin başında durmaktaydı. Kahverengi sacları beyaz pamuklu bir şalla örtülüydü. Minik atesleri andıran kehribar gözleri Prometheus' u buldu. Prometheus ise gözlerini ondan kaçırıp tanrıların kralının önünde diz çöktü. Tanrıların kralının siyah sakalı ve siyah sacları birbirine karışmıştı. Anlaşılan güzel bir gününde değildi. Ne yazık. Yanında dünyalar güzeli eşi tanrıça Hera oturuyordu. Gümüş saçlarının üzerine iliştirilmiş yakuttan bir taç vardı. Üzerinde tavuskusu tüylerinden bir cübbe. Sonra Demeter. Sessiz ve sakin tahıl tanrıçası. Sarı bukleleri arasına sıkışmış başaklar vardı. Ve artemis. Basında hilalden tacını asla eksik etmezdi. Hilal bekaret demekti. Artemis ise sonsuza dek bakire kalmaya yemin etmişti. Ve athena. Simsek zekalı kızı Zeus'un. Omuzları açık bir kiton giymişti. Miğferli başı gururla kalkıktı. Ve güzeller güzeli Afrodit. Aşkın ciplakligindan dolayı çırılçıplaktı. Zeus'un sağında lacivert saçlı Akdeniz'in lordu Poseidon vardı. Hemen yanında Sarı saçlı ve en çok ilaha benzeyen ilah Apollon. Ardından savaşcı Ares ve Hepheistos. Ve tabiki kurnaz mi kurnaz, heykeltraşların ona bakıp taş yonttuğu Hermes. Keşke kendim yerine onu model yapsaydım diye geçirdi titan. Ve dizleri üzerinden kalkıp Hestia' nin yanına oturdu.


Tanrıçanın gözleri üzerindeydi. Bir an olsun kırpmadı gözlerini ancak onun hırsızlığına göz yumdu. Prometheus, tüten Olimpos ocağından bir koru kereviz sapı içinde çıkardı ve insana ruhu üflemek için kullandı. Ateşin değdiği yerler canlandı insanda. Insanın bedeni ısındı. Kanı damarlarında akmaya başladı. Dünya üzerinde ilk defa bir insan ciğerlerine derin bir nefes çekti. Kahverengi gözlerini açtı. Dünya' da ilk kez bir adam etrafına bakındı. Gördü; ağaçları, dereleri, mavi göğü, dağları ve sarp kayaları. Tanrıların hazinesi olan, bedenlerinin ve hükümlerinin birer parçası olan dünyayı gördü. Doğruldu ilahın kendisini dayadığı kayadan. Kahverengi gözlerinde bir şaşkınlık vardı. Görebiliyordu Prometheus bunu ve içinde ona karşı durdurulamaz bir sempati vardı. Ona acıdı. Promethues gelecegi tanri Apollon kadar olmasa da görebilirdi ve bu insanın kaderi üzerinde kara bulutlar dolaşmakta, bir lanet onu yılan gibi sarıp sarmalamaktaydi. Irkildi titan. Titredi yerinde ve gözleri göldeki yansımalarına takıldı. Daha da üzüldü onu bekleyen kadere. Bunu haketmemişti o. Onun yaptığı hatayı daha dünyaya gözlerini açmış bir varlık, bir kilden adamcik çekmemeliydi. 


Ancak duyulmasını engellemek için geç kalmıştı. Hestia bir şey anlatamamıştı konseye ancak Yunanistan'in en yüksek dağından, Olimpos'tan aşağı bakan tanrıların tanrısı aşağıda tuten dumanı görmüştü ve sinirlenmişti. Gözleri gibi baktığı ateşi birisi çalmış ve ona sormadan bir varlık yaratmıştı. Kendisi yaratabilirdi. O tanrıların kralıydı. Ancak sonradan devam eden insanciklara bakınca onların kendilerine dua etmelerini sevdiğini fark etti. Evet onları hala birer böcek olarak görüyor, tiksiniyor hatta nefret ediyordu ancak yaptıkları altın çatılı tapınakları, yaktıkları lezzetli yemekleri gördükçe zevkten dört köşe oluyor ve onların kendi ayak işlerini yapmasını da mutlulukla izliyordu. Ancak hala atesi kaçırıp onları bir tanrı gibi yapan Prometheus'a sinirliydi. Kimse böyle bir şeye cürret etmemeliydi ve titan Prometheus' un da o gün fark ettiği gibi, ateşin çalındığını fark ettiğinde Zeus hiç de iyi bir gününde değildi. 


Ve Zeus emir verdi işkencenin tanrısı Alecto'ya. Alecto kayış gibi kanatlarını çırparak Prometheus'u kaptı ve kuzeni Helios'un yanına sürükledi. Onu orada, bütün titanların gözleri önünde zincirledi. Mesaj açıktı. 


"Atalarınızı yerle yeksan ettiğimiz gibi sizi de ederiz"


Ve en bilge titanlardan olan Prometheus'a orada,diğerleri önünde işkence etti. Bir titan asla ölmezdi. Yara alırdı. Ağır yaralanırdı ancak asla ölmezdi. Orada ölense Prometheus'un onuruydu. Yeni yetme bir tanrı onun gibi bir titana ceza verebilmiş hatta işkence emri bile vermişti. Zeus sonsuz cezası üzerinde çok düşündü. Ve bir kartal gönderdi. Kartal onun hayvanıydı. Alecto'ya emir geldi. Prometheus'a sarp bir kayalığa zincirledi Alecto. Ve kartlar bu isyancının karaciğerini yemekle görevlendirildi. 


Zeus Prometheus'a her daim kimin üstün olduğunu hatırlatmak istemişti. 


Uzun zaman geçti. Prometheus birçok defa insanlara yardım etti. Çünkü hala ınsanları seviyordu. 


Umudu onlara bir iblis olmaksızın verdi. Umut insanlara bu yüzden asla zarar veremedi.


Büyük tufanda ınsanları uyararak ve geride kişi kalması sağlayarak hatta bizzat neler yapilmasi gerektiğini söyleyerek sona eren camur ırkı yerine taş ırkı koydu. Ancak oradan asla ayrılamadı. Gün ve gece. Aylar boyunca. Yıllar hatta yüzyıllar boyunca orada zincirli kaldı. 


Ta ki tanrıların kralının en güçlü oğlu Herakles gelene kadar. Hera'nın şanı... Prometheus'u oradan kurtardı. Ve Prometheus sırra kadem bastı. 


Yüzyıllar sonra bir ressam, alman bir ressam, Prometheus'u çizdi. Heinrich Friedrich Füger. Füger' in çizdiği Promethues tablosunun içine sıkışıp kalmıştı titanın ruhu. Oysa onu sadece daha yakından görmek istemişti. Yaptığı ırkın onu anışını izlemek istemişti. Ancak oraya sıkışıp kaldı son taneleri de. Çünkü tanrılar hatırlanmadıkça silikleşir ve yok olur. Yok olmamak için hatırlanan son parçasına, onu o yapan en güçlü şeye tutunur. Prometheus'un ruhu da onun tablosuna tutunmuştu. 


Insanlar ona bakmaya geldiklerini sanıyordu. Ancak o hâlâ oradan onlari izliyor ve gelişmeleri ile gurur duyarak onlara umudu dağitıyordu ilk kadın Pandora'nin kutusundan. 



Adam*: bu kelime bilinenin aksine "erkek" demek değildir.' Adem'eden türemiş olup insan demektir. Herhangi bir cinsiyet belli etmemektedir. TDK'de ise sadece 1 anlamında erillik gösterdiği söylenir. Bunun asıl nedeni halkın bu kelimeyi daraltmasidir. Yanı kelime anlam daralmasına uğramıştır. 


.26 temmuz 2021.



sonraki bölüm


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eros'un Laneti

                       Güneşli bir gündü. Olması gayet doğaldı da. Güneş'in tanrısı Apollon vardı zira. Nasıl olmasın? Biraz da aşk kokusu var sanki. O da Afrodit'den olma Eros'tan geliyor olmalı. Işığı ile herkesi ve her yeri aydınlatan lord Apollon, Eros ile konuşuyor hatta onunla dalga geçiyor olabilirdi. Eros'un heykeltraşların yonttuğu yüzü sertleşiyor, yontulan taşlardan bir parça haline geliyordu.  - Sen buna ok mu dersin Eros?  Eros'tan hoşnutsuz sesler çıkıyor, parmakları arasındaki okları sıkıyordu. Buna rağmen güldü aşkın lordu.  - Evet lord Apollon. Gümüş ve altın oklar... Aşkın okları ve nefretin okları.  Çok güzel güldü Apollon. Gülüşünden ışıklar saçılıyordu. Altın sarısı saçlarını savurdu ve altın oklarından birisini çıkardı.  -Bak Eros, ok budur. Seninkiler ok mudur? Yoksa sadece birer talim kılıcı mı? Peki o yay mıdır? Benimkisi gibi olanlar oktur. Bak ışıltılı günün okları. Veba okları... Kikloplar dövdüler.  Sadece gülümsedi aşkın yakışıklı tanrı

Yazardan Seçmeler

 Bu sayfadan ben White Rose'un kitaplarında ve kitap olmamış tek bölümlük hikayelerine ulaşabilirsiniz. İyi okumalar dilerim  Eros'un Laneti   Çiy   Çocuk Alman Tablosu   The Mystyc History   Tarihteki Modern Kadın 1855 Cadısı Historymaker Queens Series Dynasty Prometheus Thanatos ve Eros Mary on cross The Key Of Darkness

Thr Key of Darkness (1)

  THE KEY OF DARKNESS --- Chapter One --- Tears of the Monster The sun was rising over the skyline as a scary monster approached a home. Elenor woke up and smiled. Her maid Nancy came in and spoke cheerfully. “Madam, today is your wedding day. You are a very lucky woman in England.” Elenor looked into her eyes and got out of bed. “I think this day will be amazing.” But destiny had other plans. Darkness, pain, and screams were everywhere. At the Marquee of Solisticashire, Samuel of Solisticashire talked to himself. “I hope she never learns about my dark side. It will not be good for her. But she will hurt. I wish she did not want to marry me. Little shy girl, making a deal with a demon.” The demon was Samuel, and he was a bad guy. He was narcissistic and cruel. He was feeling nervous now, thinking, “Am I a ghost or a monster?” Samuel was like a panther, graceful and dangerous. He looked like he could kill with kindness, but he was a cruel kind of man. Elenor got dressed, p