Takvimler dönmüştü. Yazın son günleriydi. Güneş sıcacık yapıyordu Dünya'yı. Deniz dalgalanmaya başlamıştı. Bazı yerlerde gün bile sonbahara donmus hatta havalar soğumuştu. Eos daha erken veda ediyordu insanlara. Nyx daha bir uzun hükmediyordu yıldızlı geceye. Arada sırada ayaz çıkıyordu. Artık sıklaşmaya başlamıştı. O gece de biraz vardı ve artarak devam edeceğini düşündü Daniela. Haftaların birbirine kovaladığı zaman diliminde iyice alışmıştı Daniela. Burayı benimsemişti. Hatta bir bakıma o gelen kutuyu bile unutmuştu. Gelselerdi çoktan gelirlerdi. Rahatca dolaşıyor insanları tanımaya çalışıyordu. Kendisini yabancı gibi görüyordu hala. Bir bakıma alışmıştı bu tatlı yabancı duyguya.
Daniela son birkaç gündür sürekli geldiği, doğrusu kaçtığı, denize baktı. Ahşap banklardan birine oturmuş dalgalı denize dalgın dalgın bakıyordu. Elleri kucağının hemen üzerindeydi. Çiçekli bir elbisenin üzerine yumuşacık görünen, sahiden de yumuşacıktı, bir hırka giymişti. Rüzgar saçlarını geriye doğru yalıyor kargalar ise doğan günle birlikte öterken uçuyorlardı. Korna sesleri, insanların konuşmaları derken sessiz sakin sahile kadar çekilmez bir gürültü geliyorlardı. Arada bir sahile vuran çöplerle yüzünü buruşturdu Daniela. İnsanların vurdumduymazlığı onu çok defa şaşırtıyordu.
Kumların üzerinde el ele koşan bir çift gördü. Yeni aşıklar sanki sonsuza kadar aşık kalabileceklermiş gibi. O anlar kesinlikle saçmaydı. Evet kendisi de inanırdı aşka. Yüceliğine tapardı. Şiirlerde büyülenir, kitaplarda onu görürdü. Ancak aşk yapmacıkla süslü koşmak mıydı sadece? Şöyle bir baktı genç çifte tekrardan. Adam biraz çekingen tutmuştu kızın elini. Zorlanıyordu sanki ona ayak uydururken. Gözleri etrafında dönüyor kızın üzerine asla konmuyordu mesela. O kadar tedirgindi ki bir şeyler sakladığı bangır bangır bağırıyordu. Kız ise yorulmuş ışıltıları görebiliyordu Daniela. Kızın kızarmış gözleri ta öteden dahi seçiliyordu. Gözlerinde bir aşıktan ziyade bir kırılmışın kalıntıları vardı. Aşık bir kadının kalıntıları üzerine inşa edilmiş bir kırılmışlık. Boş boş gülümsedi Daniela. Kırılmışlık.
Ona hiç de uzak değildi. Bileğine baktı. Sağ bileğinden dirseğine kadar çıkan bir yanık izi vardı. Hızla gözlerini kapayıp başını yana devirdi.
-İşte,
Dedi kendi kendine.
-Sevmenin bedeli.
İnsanlar kırılmadıkça keskinleşemezler, güçlenemezler. O kadar kırılgan olurlar ki... Camdan bir bebek gibi. Hiçbir şey yaşamamış insan diğerlerine ne katabilir ki?
Kızın çığlığı ile sıyrıldı düşünce dünyasından. Kız acıyla ve de yıkılmışlıkla karışık bakıyordu çocuğa ve çocuk da bir o kadar vurdumduymaz. Elleri ile sakince yakasını düzeltti ve arkasını dönüp geldiği yöne gitmeye başladı. Kızcağız ise hala durduğu yerde boş gözlerle bakıyordu. Elleri titriyor bedeni ucuz atlattığı bir hatadan dönmenin sevincini yaşıyordu. Daniela iç çekti ve kızın yanına doğru gitmeye başladı. Kızın omzuna elini koydu. Kız bu bir işaretmiş gibi ağlamaya başladı. Olayın yeni yeni farkına varıyor belki de yeni sindiriyordu.
-Sana normal öğütlerle mutlu edemem. Boş teselliler veremem.
İç çekti ve biraz durdu Daniela.
-Kalplere ihanet etmiş bedenler en çok acı çektiren,ihaneti fark etmiş olmasına rağmen susan kalpler en çok acı çekenlerdir. En güzel gözler aşkla bakanlar,en anlamlılar en çok harap olmuş kente ev sahipliği yapan gözlerdir. En narin ruh çok kırılmış olan değil hiç kırılmamış olanlar. En güzel gülüşler gizemleri koruyanlardır. Biliyor musun en güzel sevenler kalbinde kötülük olmayan ama çok savaş görmüş kişilerdir. Şimdi söyle bana ağlamaya devam edecek misin?
Kız ona baktı. Taş çatlasa 17 yaşındaydı. Mavi gözleri demin olduğundan daha kızarıktı. Dudakları huzursuz bir kelebeğin kanatları gibi çırpıştı, titredi. Gözlerini Daniela'nın omzunun hemen üzerine bir yerlere sabitledi.
-Neden ağlamayayım ki? Beni... Onu sevmiştim.
-Ve muhteşem bir düğünle biter sandın değil mi?
Başını salladı kız. O kadar masumdu ki... Hayattan ve insanlardan bihaber.
-Evet, diğerleri gibi.
-Diğerleri?
-Gerçek aşıklar...
-Gerçek olduğu ne malum? Gördün mü?
-Hayır. Ama filmler hep öyle değil midir? Masum tatlı kız ve kötü futbol kaptanı arasında olan aşk. Veya okulun merdivenlerinde çarpışan yahut gençliğin heyecanı ile yanarken birbirleri için kurşun atabilecek aşıklar. Ben öyleyiz sanmıştım.
Ona baktı. Bir zamanlar o da böyle hissetmişti değil mi? Hiç solmyacakmış gibi aşkları. Ama gerçek kalbinin en derinlerinde gizliydi hep. Biliyordu ki bu kızın da kalbinin arka sokaklarında yahut soğuk bodrum katlarında bu gerçeği saklıyordu.
-Kelebek misin sen?
Kızın aşk acısı ile dolu gözlerinde anlamaz parıltılar da oynamaya başladı.
-Efendim?
İç çekti Daniela. Sanki tüm dünyayı ciğerlerine sığdırabilirmiş gibi.
-Kelebek tek gün yaşar. O yüzden saftır,bir şey bilmez...
Duraksadı biraz.
-Öğrenmesi de gerekmez aslında.
Kız denize başını çevirdi ve saçları dalgalarla bir salındı.
-Sanırım öyleyim.
Gülümsedi Daniela.
-Sanır mısın? Kesinlikle öylesin. Benden sana bir abla tavsiyesi. Boş iş bunlar uğraşma. Zeki kızsın, okumak da istiyorsundur.
Kız hızla başını salladı.
-Arkeoloji.
Daniela biraz daha güldü.
-O zaman boş ver üzülen sen oluyorsun.
Arkasından soğuk karanlıklara hapsetmiş bir gülüş geldi. Boşluğa fısıldadı Daniela:
-Lanet olsun!
-Olsun olsun. Ama kıyamam sana. Nasıl idam edebilirim seni?
Yanına doğru geldi. Eğildi ve yüzünü gördü Daniela. Karanlık geçti yüzünden. Anıları canlandı onun kahve gözlerinde. Aşık oluşu, sadece bir oluşu, yıkılışı. Boğazına kadar acı bir hıçkırık geldi, takıldı kaldı. Nefes dahi alamadı birkaç saniye. O birkaç saniye asırlar gibi gelmişti ona. Yüzüne bakamadı. Bakışlarını ondan çekti ve kendine ürkekçe bakan kelebeğine baktı.
-İdam?
Gözlerini ondan da çekti. Bunu istemiyordu. Konuşmak. Zaten konuşamazdı da. Dudakları kurumuş nefesi boğazında sayıklıyordu. Sonunda ağzını açabilecek cesareti bulunca ağzından tek kelime çıkabildi. Bir isim.
-Joseph...
Gözlerini yumdu sessizce. Joseph yavaşça yanına kumlara oturdu. Denize aşkla bakmaya başladı. Ona doğru fısıldadı
-Korkma, kimse yok. Çağırmadım. Seni kendim haklamak istedim. Bu fırsatı kaçıramazdım değil mi?
Daniela korkuyla karışık bir tiksintiyle ona baktı. Bu adama aşık olduğuna inanamıyordu.
-Sen mi beni haklayacaksın? Sen? Korkaksın sen? Ufacık bir kızdan korkan birisisin. Sevgisinden korkan birisi.
Ayağa kalktı ve Joseph'e baktı.
- Sen beni öldüremezsin.
Joseph şaşkınca bakıyordu Daniela'ya. Onu ilk defa böyle görüyordu. Sert ve savaşçı. Genelde ağlak bir kız olarak görürdü onu. Mızmız bir kız olarak. Buraya gelirken de onu öldürmenin en kolay şey olacağını düşünmüştü. Tabi şuanda bundan emin değildi. Düşünceleri miksere atılmış gibi karmakarışık beyni pelte gibiydi. Bunun nedeni ona çıkışması mı yoksa onun yaşamı bu kadar sevmesi ve ona bağlı kalması mıydı bilmiyordu. Belki de onunla geçirdiği günlerdi. Ama hayır bu olamazdı. Neredeyse nefret ediyordu. eEtmeliydi. Boşluktan derin soğuk bir nefes çekti içine. Ayakta dikilen Daniela'ya baktı. Neden ayakta öylece durduğunu anlayamadı ama o an onu kardeşi Kinsey'e benzetti. Savaşçı ve bir avcı. Bunu düşünmesi ile sol kaşından çaprazlama sağ dudak ucuna kadar uzanan yara izi sızladı. Gözlerini kapadı.
Salonun kapısı ardına kadar açıldı. Sophia merakla elindeki işlemeyi bırakıp kapıya doğru döndü. Karşısında biraz bitmiş bir Daniela vardı. Arkasındaki...
-Sen!
Hızla ayağa kalktı. Kalkarken kucağındaki işleme yere düştü ve burukça durmaya devam etti. Çıplak ayaklarının ahşap zeminde çıkardığı ses tek sesti ve bu o kadar ürkütücüydü ki. Bileklerine kadar kapalı olan gömleğinin kollarını sıvadı Sophia tehditkarca ve işaret parmağını gence doğrulttu.
-Sen! Ne cürretle ve hakla buraya gelebilirsin?
Gencin sağ dudağı yukarı doğru kıvrıldı. Dudağının üstündeki beyaz yara izi ışıkta parlıyordu. Reverans yaptı Sophia'nın önünde.
-Sizi görmekte bir şeref leydim.
Sophia Daniela'ya döndü.
-Daniel! Ne demek şimdi bu? Bu arsızın bizim evimizde ne işi var?
İç çekti Daniela. Yorgun, çekingen, kırılgan ve uysal gözlerle ona baktı ve tekrar Sophia'ya döndü.
-Joseph,
Sanki ismin anlamını düşünüyordu.
-İdam emri için gelmiş.
Sophia'nın gözleri adeta yandı. Hem de normal bir şekilde değil. İçindeki yakmadan durmayan yunan ateşi gibi. Sakinleşmeye çalışması daha da körükledi. Ellerini siyah kumaş pantlanunun yanında yumruk yaptı ve sarsıcı bir ses işitildi. Danila'nın hemen yanındaki duvara porselen bir çay takımı gelmiş ve parçalara ayrılmıştı. Ancak ses derin sessizliği öyle bir yırtmıştı ki Daniela sarsıldı. Platin mavisi gözünden bir damla inci çenesine yuvarlandı.
-İdam etmek için geliyor ve sen de onu evimize mi getiriyorsun?
Joseph Daniela'ya göz ucuyla baktı. Onu tanıyacak kadar vakti olmuştu ve şu an için için toza dönüştüğünü de yakından görmüştü. Sophia'ya seslenmek yerine yere düşen nakışı aldı ve koltuğa oturdu. Bacak bacak üzerine attı ve mırıldandı.
-Sophia, Sophia, Sophia...
Sophia sinirle ona döndü.
-Ne var be karaktersiz herif?
Joseph bir iç çekti ve cıkcıkladı.
-Karaktersiz falan senin ağzına hiç yakışmıyor. Neyse neyse. Yanlışın var. Sizi öldürmeye gelmedim. Davanıza saygım sonsuz. Bunun olacağını da biliyordum ve yardım etmek de istiyordum. Biraz yavaşlatmaya geldim.Ancak bu demek değil ki kardeşini idam etmeyecektim.
Şeytani bir sırıtış yüzünde peyda oldu. Mefisto görse önünde düğme iliklerdi. Daniela'yı baştan aşağı süzdü. Düşünceleri okuyabildiği düşünülürse ucundan bir şeyler de görmüş olacak ki daha da keyiflendi.
-Ancak kardeşin ile kârlı bir antlaşma imzaladım ve onu ve sizi, ki zaten yapmayacaktım, idam etmemeye karar verdim.
Sophia dehşetle gözlerini açtı.
-Nasıl bir antlaşma bu? Neye dayanıyor? Daniel ne istedi senden?
Daniela koltuklardan birine oturdu ve ayakkabılarını çıkartmaya başladı.
-Bir şey...
Diye fısıldadı. Sesini kendi bile zor duymuştu.
Joseph onun bu utangaç ve tatlı halleriyle gayet güzel eğleniyordu. Biraz daha eğlenmek isterdi ancak Sophia orada gayet de tehlikeli görünüyordu. Ona bir açıklama yapmazsa zarar göreceğini hissetti Joseph ve kapaklamaya karar verdi. Üstü kapalı bir şekilde ağzında bir şeyler geveledi.
-Özlem diyelim leydim.
-Özlem mi? Bana bak Joseph kardeşimden uzak duracaksın.
Joseph omuz silkti ve elini yarası üzerinde gezdirdi.
-Yoksa naparsın? Kinsey gibi çizer misin beni?
Sophia güldü.
-Emin ol daha kötüsünü yaparım Joseph!
En kötüsü hep Kinsey gibi görünürdü. En cengaveri, en cesuru, en korkulası. Gürültülü gelen fırtınadan korkmazsınız. Çünkü onun için hazırsınızdır. Ancak sessizce gelen bir fırtına daha yıkıcı olabilir. Çünkü onu öngöremezsiniz. Sophia da öyleydi. İnandığı şey kadar sevdiklerini koruyup gözeten ve onun kadar şefkatli davranan. Bazen ise onun kadar bağışlayıcı. Joseph'e karşı ise tamamen dürüsttü. Onun aklına gelmeyecek şeyler yapabilirdi. O kadar gaddar olabilirdi. O ise bu isteğini bir kenara itip Joseph'in elinde duran nakışını kaptı ve oradan uzaklaştı. Daniela Joseph'e baktı.
-Bizim antlaşmamız özleme mi dayalı?
-Kısmen.
Demekle yetindi Joseph.
*29 Haziran 2020*
Yorumlar
Yorum Gönder