Heyecanlıydı dük. Westerburg dükü ve Chlothwig markisi... O Slywa ve Germenia için çok önemli bir kimseydi. 9 yüzyıl önce atası Adalhard Chlodwig Slywalı Elizabeth Westerburg ile evlenmişti. Adalhard, dönemin Slywa kraliçesi Germenialı Helen'in kardeşiydi. O kadına hayran olmamak elde değildi. Hala daha o ve eşi 16. Patrick'in aşkı anlatılıyordu. Bazen en büyük zaferlerinden daha fazla konuşulurdu. Yani Kinsey Deniz Seferi'nden... Alec böylesine harika bir soya sahip olduğu için göğsü kabarıyordu. Kendisi gibi soylu, yakışıklı, zeki, güçlü bir markiyi veya dükü birisinin reddedeceğine inanmıyordu. Bu özgüven ve delikanlı yıllarının getirdiği heyecan ile yaprak gibi titrerken sevdiği kadın göründü. Margeret Evans. Biriciği. kadın o gün üzerine sarı bir elbise giymişti. Ancak yüzü pek kasvetliydi. Bu Alec'i gerdi. Kadının o aydınlık yüzünde hiç de hoşlanmadığı gölgeler cirit atıyordu.
Kadın yavaş yavaş yaklaştı. Derin derin soludu. Her soluğu boğazına biraz daha takıldı. Bu acıya dayanamıyordu. Patricia onun en yakın arkadaşıydı. Beraber eğitim almışlardı. Patricia'ya bunu yapıyor olmak ağırdı. Omuzları biraz daha ağırlık altında kalıyor, kanatları kırılıp kopuyordu. Buna son vermeye yemin etmişti. Bu sessiz çığlıklarla süslü tatlı işkence bir an önce bitmeliydi. Alec'in artık tam önünde duruyordu. Çok sevdiği gözlerine baktı. Kahverengi gözlerine. Kahverengi kıvırcık saçlarına... Onun hakkında olan her şeye aşıktı. Konuşmasına. Dans edişine. İçtiği şaraba. Yediği pastaya. Sevdiği günlere. Sevdiği mevsime. Kitap okurken yüzünün aldığı hale. Her şeye. Son kez zihnine kazıdı ona aşık bakan gözlerini. Bir daha asla öyle bakmayacaklardı. Onu kendisine böyle şevkatli baktığını gördüğü son andı kadının. Bundan sonra düşmanlık, kırgınlık ve nefretle bakmıştı Alec ona. Parmakları ucuna yükseldi. Alec anlamadan onu son kez öptü. Alec şaşırmış halde kadına baktı. Gülümsedi ama birkaç dakika sonra gülüşü ile orada kalmış bir adama döndü. Margeret acımadı. "Gelemem Alec. Her şeyimi bırakamam. Her şeyden vazgeçemem. Dahası Patricia'ya ve ailesine bunu yapamam. Özür dilerim." Delikanlıyı orada elinde sepeti ile bıraktı. Oysa delikanlı sadece sevdiği kadın ile piknik yapmak istemişti. Ve Alec aşkı şeytana sattı karşılığında zevk,para ve şöhretle. o gün hayallerini sattı alec. sevgisini. duygularını. kurtulacağını düşünmüştü. Çocukken boynuna vurulan bu evlilik zincirinden kurtulacağını. Başaramadı. Dibe battı. Daha çok bu evliliğe mecbur kaldı. Alec geceye taptı.
Uyandım. Güneş gözlerimden içeri sızıyordu. Kenneth kalkıp giyinmişti. Ayna karşısında kravatını bağlıyordu. Kahkaha atmam üzerine bana döndü.
-Peşimizde bir manyak kadın var Kenneth. Ona iblis demlerinin, engerek demelerinin bir nedeni var.
Omuz silkti tanrım.
-Bu benim prensibim. Şey belki zorla eğitildiğim şeydir.
Tek kaşımı kaldırdım. Yorgana sarılıp doğruldum. Aynadan benim meraklı bakışlarımı tutan Kenneth iç çekti.
- Babam önceden ne her daim bana kravat takardı. Özellikle birisini öldürürken. Birisinden kaçarken. Asla kravatını çıkarma derdi. Kravatını çıkarma. Şey bir çok defa denedim. Boğazımı sıkıyordu. Boğuluyordum. Hepsinde acımasızca cezalandırdı.
Gözlerini sıkıca yumdu. Boğuk sesle konuştu. Sesindeki kanlar odanın duvarlarını kızıla boyadı. Doğrulup giyindim. Onu aynadan izledim bir süre daha. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Asla da bilememiştim zaten.
-Herkes senin kadar şanslı değil prenses.
İşte bu beni gerdi.
-Prenses olmak harika bir şey değil. Prenses olmak ağlama duvarları yapıp orada dahi ağlayamamaktır. Ölüme dahi dimdik durmaktır. Prens ve prenses olmak hele ki Slywa da, ailenin ölüsü soğumadan tahta çıkmak ve emirler vermektir. Yas tutamamak, aşık olamamak, sevilmemek, güvenmemek, mutlu olmamaktır. Taht ve taç için ölmek, öldürülmektir. Bunu anlayamazsın.
-Sizi o tahta bizim gibiler çıkartır.
-Hayır biz tahta çıkmak için sizin gibi oluruz.
Daniela ağlayamıyordu. Annesini gömdükten sonra atına atlamış ve kendi dükalığına doğru ilerlemeye başlamıştı. Joseph onun üzerine gitmiyordu. Daniela'yı ilk defa böyle görmüştü. Gitmeden önce dönüp;o tahta çıkıp Jackson'ı öldürmek istiyorum, demişti. Ama ikisi de biliyorlardı ki Daniela ağabeyinin ölmesini asla istemezdi. O eli kanlı bir savaşçı değildi. O köyü düşmanlarca yağmalanırken oturcacak bir kadın da değildi. O tek göğüslerini kesip bir nevi kadın olmaz özelliklerini kaybederek,böyle derdi Halikarnas balıkçısı kitabında, at üzerinde savaşan koyu saçlı, asyalı Amazonlardan değildi. Her gün başka bir erkek köle ile gönül eğleyerek kutlama yapmazdı. Ama o hilalin avcı tanrıçası okçu Artemis'in bakirelerinden birisi de değildi gece çökünce ay ışığında çırılçıplak kahraman takımyıldızları ile bir denizde yıkansın. O Anne Boleyn değildi tahta dişiliği ile geçip asıl kraliçeyi yok sayarak 'onun üzerine gelen metres olmaktansa idamını izlemeyi tercih ederim' diyen ve yine o değildi hamile hali ile isyancı İskoç askerlerine karşı zırh giyip kral adına savaşşın. O Catherine of Aragon değildi. O canavar Richard değildi. Shakespeare'in sırf taç takan son yorklu olduğu için canavar ilan edilsin ancak buna rağmen İngitere'nin göreceği en zeki kral olsun ve o yine Henry VII değildi. Tacı kanla alıp York hanedanına nefret beslerken onlardan birisi ile evlenip boş hazine nedeni ile oğlunu İspanya'nın demir leydisine peşkeş çeksin. O Joanna değildi. aşkından delirmezdi. o yakışıklı phlipe değildi; eşini delirtmmez, tacına konmazdı. O bilinen kral ve kraliçelerden değildi. O Danieala Adelheide Nooren idi. Suya hükmeden, barış yanlısı ve asla çarpık olmayandı. Çarpıklık farklı olan değildi. Yetkin olmayanın tahtta bulunmasıydı çarpıklık ve Daniela zaten taç istemiyordu. Ama bunlar bir kraliyet üyesi olduğu gerçeğini değiştirmezdi. Joseph Daniela'nın bu çelişkili güçlü halini daha önce hiç görmediğini hissetti.
Engelbertha arabanın içinde sinirle söyleniyordu. Sarı saçlarını atkuyruğu yapmıştı. yanında Helga oturuyordu. Dünkü otelin kapısında bekliyorlardı.Helga beklemekten yorulmuş şekilde nefesini dışarı verdi.
-Desene Engelbertha, neden buradayız?
Kız başını iki yana salladı. Helga'nın üzerine yürüyüp kıstırdı onu. Lakabı olan yılan gibi tısladı.
-Çünkü pek zeki Helga'm kuş olup uçmadıklarına göre hala burada bir yerdeler. Ben onları saklandıkları delikten çıkaracağım.
-Kendine nasıl bu kadar guveniyorsun? Seni bir defa atlattılar.
- Ben bir Atkins'im. Atkinsler tekrar aynı hatayı yapmazlar.
Bu yüzden bir çocukları daha olmadı herhalde diye düşündü Helga. Sonra ise kendisine kızdı. Engelbertha'nin bu konudaki hassaslığı bilinen bir şeydi. Engelbertha kısmen berbat birisi olabilirdi. Ama o dahi annesinden vurulmayı hak etmiyordu. Helga bu berbat birisi kısmına güldü. Çoğu kişiye göre dişi şeytandı Engelbertha.
-Sana ne dediklerini ve efsanesini hiç merak ettin mi?
-Helga... Benim şeytanlarla işim yok daha fazla. Ben inanmam unuttun mu?
-Yapma ama Engelbertha... Gizliden gizliye dua ettiğini ve sırf şu inanmıyor zırvalığının o sana taş attıran rahipten dolayı olduğunu biliyorum.
-Hay bin lanet o rahibe! Şeytanın yer yüzündeki gölgesi ne be köpek!
Elleri iki yanında yumruk olmuştu kızın. Gözleri doldu.
-Unutmadın değil mi Helga ,kimse unutmadı?
Üzgünce başını salladı. unutulmaz bir andı.
Kız şapelde duruyordu. Üzerinde yeşil kadife bir elbise vardı. 10 yaşında ya var ya yoktu. Atkinslerin hiç iyi bir namı yoktu. Şeytani zekaları ile ünlü bir aileydiler ve her şeyi yaparlardı. Ancak bu halkanın zinciri olmayı Engelbertha seçmemişti. Suç ise onun koparılmış kanatlarının olduğu omuzlarına bindirildi. O gün şapalde rahip kızı görmüştü. Sadrazam birkaç gündür rahibe takmıştı kafayı. Aslında bu sadrazamın yaptığı tek doğru hareket olabilirdi. Ağırlaşan ve bağnazlaşan bu nedenle kiliseye her şeyi veren halkı kurtarmaya çalışıyordu. Birkaç kişi olmayan şeytanların çıkarılması ayinlerinde korkunç şekillerde katledilmişlerdi. Evet iblislerin olduğuna inançlı olan sadrazam da inanırdı ancak neredeyse hiç belirti olmayan kişilerin derilerini dağlayıp defalarca sopa ile dövülmesi artık olayları taşırmıştı. Bunu yapan iblisler değildi. onlar dahi o kadar korkunç olamazlardı.
Rahipler bu gerçekleri görmezden geldi ve aldıkları altın yetmedi. Engelbertha ise hayatının en korkunç Gününü yaşamak üzereydi.
Elinde kitabı ile şapelin bahçesinde sakin ve tatlı şekilde duruyordu. Bacak kadar boyu ve iki yandan tutulmuş altın bukleleri ile sevimli bir kızdı. Rahip yaklaştı. Kızın kolunu sertçe kavradı. O gün bayramdı. Tüm ülkenin derebeyleri, kral ve paşaları oradaydı. Aileleri ile bir. Herkes bir bir onlara dönmeye başladı. Ve bir anda adam bağırdı.
- Şeytana ölüm!
Taş atmaya başladı. Oradaki yerli halk kralın bizzat kendisi gelene kadar taş attı. Bazı aristokratlar ve çocukları da katılmıştı. Kaçtı Engelbertha. Diğer rahipler tuttu. O dönemler kontrol edemezdi gücünü. Korkmuştu da. Kurtulmak için her şeyi denedi. Bedeni değişti durdu. Ama bu onun şeytanın gölgesi ilan edilmesi ile sonuçlandı. Her şey bittiğinde bedenine hükmedemiyordu. O taşlanma esnasında bağırarak
- Eğer bir yerlerde adalet varsa, ben size bunları ödeteceğim. Benden beter ölümünüz olacak.
Etrafta bağırışlar yükseldi.
-Tanrının adıyla bu şeytana acımayın!
Ve Engelbertha'nın çocuk kalbi tanrının onu terk ettiğini hissetti. O an tanrıya sığınırsa sadece durmadan taşlanacağını fark etti. Güldü gelen taşlara ağlamaktan kızarmış gözler ile.
-Bir şeytanı tanrının adı ile susturamazsınız siz insanlar. Onu da yaratan tanrı idi. Sizi kayırmayacak!
Her gün gece olunca tevbe etti. Dediği şeylerden dolayı. İnkar ettiğinden dolayı. O gün babasından istediği tek şey büyüyünce onun onları öldürmesine izin vermesiydi. Sadrazam buna yakın değildi en başında. Sonrasında ise kızının kendisi ile olan benzerliğini fark etti.
Güldü Engelbertha.
- Herkes hatırlıyor. Eee burada nasıl bir iblis mişim?
-Değişir. Önceden melek olan 7 kardeş varmış. Tanrı Adam ile Lilith'i yaratınca hepsinden secde etmesini istemiş. Gururlu melek Lucifer bunu reddetmiş. Asmedeus, Adam'ı baştan çıkarmış. Bu arada Lilith kocası adam onu aşağıladığı için kaçıp şeytan kral Mefisto'nun yanına girmiş. Ancak gelen teklifleri reddeden Lilith'in yokluğuna dayanamayan Adam yalvarmış. Tanrı kaburgasından Eva'yı yaratmış. Lilith ise buna delirmiş ve en yakın 7 kardeşten birisine gitmiş. Leviathan... Bir yılan suretine bürünmüş ve eva'nın aklını çelmiş. ancak asla Lilith ile bir içleri soğumamış. Bu ortamın üzerine 7 kardeşi tanrı huzuruna çağırmış. 'Yeter,demiş, Asmedeus,Lucifer ve Leviahtan... Cennette bir daha giremezsiziniz. Bunun üzerine diğer kardeşler de araya girmiş. Böylece 7 kardeş birden düşürülmüş. Hiçbir şeytan bir süre kabul etmemiş. Ancak en sonunda Lilith'in eşi onları yanına almış. Sonrasında ise krallıklara bölmelerine izin vermiş.
-Tamam ne çıkarmalıyım Helga? Dostlarınızın yanında durmayın mı? Zamanımı yeme Helga.
-Aslında bazen haklı olabilirler Engelbertha. Sen etrafına bak. Sence ademoğlu o secdeyi hak etti mi?
-Beni taşlayanlar mı? Ssla.
-Goethe Faust'unda der ki; Ona gökışığından bir parça vermemeliydin. o buna akıl diyor ve yalnızca her hayvandan daha hayvanca yaşamak için kullanıyor.
-Pekala bunu tanrıya kim diyor?
-Mefisto. Şeytan kral. Adam haksız de.
Güldü Engelbertha.
-Hepsinin canı cehenneme. Çünkü orada ben olacağım. Ama bu demek değil ki burayı da cehenneme çevirip korktukları şeytan olmayacağım. Hoş adım melek demek. Meleğin lütfu.
-Lucifer da kutsal ve adil ışık demek Engelbertha.
Radar gibi gözleri çıkan ikiliyi bulunca kaldırdı Helga'yı. Daha şafak yeni söküyordu ve etraf sakindi. Kameraların olmadığı yere doğru ilerlemelerini bekledi. Üzerlerine atladı bir kaplan gibi. Kenneth çırpınıyordu. Kinsey saçlarından tutacağı esnada Helga'nın yanan elleri ile teni karşılaştı. Kinsey Helga'ya bir tekme savurdu. Kenneth kurtulmak için çabalıyordu. En sonunda üzerine çıkıp başına silahını dayamıştı. Olan silah karşısında şaşırdı Kinsey.
-Silahın vardı ve kullanmadın öyle mi?
Engelbertha yok olup başka surette arkasında belirdi ve üzerine tekrar çullandı.
Bu arbede esnasında Kenneth yine onu gördü. Fötr şapkalı manyağı. Phobos. Güldü ona. Yaklaştı. Elini çenesine koydu.
-Merhaba babasının oğlu.
Ve bir silah sesi şafak tanrıçası Eos gelirken boyadığı kanlı elleri gölgesindeki sokaklar boyunca yankılandı. Eos'un elleri şimdi gerçekten kanlıydı.
Daniela dükalığındaki askerleri bulmuştu. Alec'e baktı.
-Neden bana yardım ediyorsun.
-Ben tahtı istiyorum. Diğerlerini değil. Ayrıca Jackson'ın burnu çok uzadı. Sürtmeli.
Daniela durdu ve fark ettiği şeyle ona döndü.
-Tahttan indireceksin. Biz de olmadığımız için tahtın meşru varisi sensin.
Güldü Alec.
-Sandığınız gibi tek vasfım kumar oynamak değil.
-Sandığımızdan daha zekisin.
-Ve sizin davanıza asla zarar vermeyecek bir kralım.
Devam ettirdi onun sözlerini Daniela.
-Seni aşağıladı değil mi?
-Yüzlerce defa Daniela. Onun kafasını o taçla kırmadan rahat etmeyeceğim.
-Karanfillerin savaşında olduğu gibi.
-Alec at sırtında ona doğru yaklaşıp güldü. Güneş'te saçları açılıyordu.
-Bu ondan daha kanlı bir savaş leydim.
Fabieanne ,Westerburg Dükalığındaki yeni doğum yapan bir kadını ağırlarken bir hizmetçi elinde biri kraliyet mührü, biri Westerburg Dükalığının mührünü taşıyan iki parşömen ile geldi. Jackson altı sözcük yazmıştı..
"Alec Westerburg'ün acil saraya gelmesi gerekmektedir."
Alec ise şok edici başka birkaç kelime karalamıştı.
"Kraliçe Maddeline Nooren ölmüştür. Çok yaşasın doğunun ve batının prensesi Daniela Nooren."
O gün şafak sökerken elleri kanlı geldi Eos.
Bir silah patladı diyarın birisinde. Ötekisinde bir dük ve marki elleri havada yanındaki prenses vikont ve kontes ile teslim olurken kan aktı kurumuş ve kansızlıktan çatlamış toprağa.
Bir kral sarayında kucağına bir bebek aldı. Adını Patrick koyduğu bu güzel oğlanı soyunun temmenisi ilan etti.
Bir düşmüş kral tutunduğu direği toprağa gömdü.
Bir düşes asıl canavarın uğraştığı iblisler değil yanı başında olanlar olduğunu ellerinde tuttuğu mektuplar ile fark etti.
Dünyanın başında melekler ve şeytanlar vardı sadece. Sonra tanrılar. Ardından topraktan insanlar yaratıldı. Her biri bir geçiş kapısına bağlandı bu geçiş kapıları dünyaya açıldı. Topraktan olanlar her yeri yıktı. Çünkü toprak gelinen ve gidilen yegane yerdi.
Ateşten olanlardan korkuldu. Çünkü ateş bir aydınlatıcıydı ancak yakmasa dahi dumanı boğardı. Onların kötülükleri herkesi boğdu.
Havadaki ışıktan var edilenler orta noktayı aradı ama asıl savaşını her zaman ateş ile verdi. Ya birbirlerini harladılar ya da yok ettiler.
Sudan olanlar tanrılardı. Ancak tanrılar topraktan gelenlerdi. Toprağın yarattıklarıydı.
Mitlerde Pontus Gaia'nın kardeşi veya oğludur. Sular toprağı kapatır.
Tanrıları yaratan topraktı. Suyu var eden topraktı. Tanrılar ve insanlar her zaman kavga ettiler. tTpkı dolunay zamanı su ve toprak gibi.
4 kardeş artık tanrıydı.Güneş'ten eriyen balmumu kanatlara rağmen kendini tanrı sandığı içen uçaçacağına inanan İkarus'lardı sadece.
Ama her şey, her savaş,her dökülecek kan iste o eli gerçekten kanlı Eos'un geldiği gün başladı.
Kaderler kaderi trajik yazmayı severlerdi. Özellikle kahramanların kaderini. Hele de bu kahramanlar evrenlere bağlı kahramanlarsa.
Asfaltın üzeri kırmızı renge bürünürken, tepedeki askerler birbirini kırarken, yeni prens doğarken ve bir cadı kendi kanını kehanet için adarken...
O kan, her birisinin döktüğü o ilk kan savaşı mühürledi. Mühürlenen savaşlarda iblislere de meleklere de hatta tanrıya da izin yoktur. Bu insanın yarattığı tanrılar ile kendisi arasındadır. Ve kişinin kendisi ile olan savaşı yanında, intikam yeminleri yanında, geçmişin kopardığı kanatlardan sızan kanlar yanında, yalanların kesikleri yanında, gerçekleşen korkular yanında, ruhların bedenleri ile olan ıstıraplı savaşları yanında bir hiçtir.
-Zamanın birisinde İngiltere'de York hanedanı ile Tudor hanedanlığı arasında bir savaş olmuş. Güllerin Savaşı. O savaşta dahi olan saflar artık kalmadı dedi sarışın kız. Ash ise kıza baktı.
-Ne yapacağız?
-Kural yok Ash. Ezene kadar duramayız. Güneş'e dokunana kadar uçmaya devam edeceğiz. Ölsek dahi adımıza ozanlar şarkı söyleyecek.
-Savaşlar erkekler arasında olur.
-Bu sefer asıl savaş kadınlar arasında oluyor. Zarlar bizlerin ellerinde ve bu kadınlar hiçbir erkeğin olamayacağı kadar zeki, kurnaz, manipülatif ve kin dolu.
-Kılıçlar çekildi.
-Sadece kılıç çekilmedi Ash. Her saf taaruza geçti. Tarih yeni bir Güllerin Savaşı yazacak.
Tamamladı onu oğlan.
-Ama bu seferki ilkinden daha kanlı, ağıtlı ve de gözyaşı kaplı olacak.
Ve doğan eli kanlı katil şafağa baktılar.
22 Mayıs 2022
Yorumlar
Yorum Gönder