Ana içeriğe atla

Şeref

 Grace, Valentina ile konuşuyordu. İyiler Kampı'na giriş yasaktı, aynı şekilde kötüler kampına da öyle ancak Valentina gizlice gelirdi evine. O gün de öyle gelmişti. Bir kot pantolon siyah bir hoodie giymişti. Başını öne eğip saçlarıyla gözlerini gölgelemişti. Kapıyı tıklamıştı. Grace kontrol edip içeri almıştı onu. Kardeşleri uyuyordu, gece çökmüştü. Valentina farklı gelemezdi çünkü. 


Valentina başını yanındaki kıza yaslamıştı. Gözleri dökülmüş duvarlarda oluşan şekillerle oynuyor, aklı onları yeniden yorumluyordu. Grace senelerce Engelbertha'nın isteklerini yerine getirmiş ve ona iletmişti. Ancak Engelbertha her bir kullanamadığı bilgide onu azarlamıştı. En sonunda ondan isteği netti "Kimsenin bilmediği bir gerçeği öğren". Grace her istediği bilgiyi Valentina'nın ağzından girip burnundan çıkarak öğrenmişti. Valentina çok saftı, karşısındakine hemen inanırdı. Ona göre iyi veya kötü yoktu. Herkes iyiydi. İyiler Kampı'ndakilerin asıl sorunu buydu işte. Herkesi iyi sanmaları ve bilmeleri. Bu dünya için çok fazla iyiydi. Onlar bu yüzden ezilip yok oluyorlardı. Bu yüzden ağlıyorlardı, bu yüzden her bir göz yaşı büyük bir acı ve kader yüklüyordu evrenin omuzlarına. 


Valentina kızların en yakınlarından birisiydi, özellikle Sophia ile. Ve kızların gerçek isimlerini bilen çok nadir kişilerdendi. Aslında kızlar adlarını değiştirmişti. Bir elin parmaklarının sayısını geçmezdi isimlerini bilenler. Avcı Orion, Gizli Kahraman Europe, Kötüler Kampı lideri Malcolm ve biricik Ash dışında kimse bilmezdi. Diğerlerinden sır gibi saklanan gerçek aslında buydu, bir de Malcolm'ın aslında Kırmızı Atlı Jones'in adamı Jason olduğu. 


Valentina iyice kendini Grace'e bıraktığında, Grace onu dürtükledi:


- Şu kızların gerçek isimleri ne? 


Valentina ondan asla şüphelenmezdi. Sadece arkadaşça bir konuşma olduğunu zannediyordu ancak bütün evrenlerin kaderini değiştirecek olan büyük gerçekle karşı karşıyaydı. Bir seçim... Verecek olduğu seçim bu boyut için hiç iyi değildi. Valentina isimlerini düşünmeden saydı:


- Agatha, Kinsey'in aldığı addır. Nefertiti, zekâsı ve gücü nedeni ile Patricia'ya verildi. Ben verdim ona bu adı. Eden yani cennet bahçesi Daniela'nın takma adı. Sophia'ya ise Eva dendi. 


Bu bilgiyle Grace şaşırmıştı. 


- Başka kimler değiştirdi?


- Kötüler Kampı'nın başında birisi var, aslında gerçek ismi Jason ama ona Malcolm diyorlar. Bir de gizledikleri birisi var onun adını aslında söylememem gerek. 


Bunun üzerine Grace çok şaşırdı.


- Neden söylememelisin?


- Bu aslında çok gizli bir bilgi. Gerçekten bunu söylememeliyim. 


- Benden sır çıkmaz biliyorsun. 


-İçimizde köstebek olduğundan şüpheleniyorlar.


-Ama yapma ben bir köstebek miyim?


Aslında Grace köstebeğin ta kendisiydi. Valentina bu söz üzerine arkadaşının kalbini daha fazla kırmak istemedi. Çocukluk arkadaşıydı. Onu koruyan, onu kollayan kişi aslında Grace'di. Aslında Grace anneden farklı değildi. Hem kardeşleri için hem de Valentina için her şeyi yapabilir, onlar için her şeyi göze alabilirdi. Artık bencil olmaya başlamıştı. Bir yerde bu onun hakkıydı. Ama bu hak uğruna bütün evreni yakıp yıkmak doğru bir karar mıydı? Valentina konuştu:


-Tamam, söyleyeceğim. Aslında Ash'in ismi de Ash değil, sürekli isim değiştiriyor. 


Valentina, kızı karşısına oturttu:


- Sana çok uzun bir hikaye anlatmam lazım Grace.


Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu, göğüs kafesine çırpınan bir kuş gibi çırpınıyordu. Çünkü kendisiyle çelişiyordu. Bir yanı çok büyük hata yaptığını söylerken Valentine bunu ona konduramıyordu ve geri dönülemez olan o yola girerek her şeyi anlattı. 


- Kırmızı Atlı Jones çok uzun yıllar önce bir aileyi katletmiş, Ash'in ailesini. Ash'in gerçek ismi Christin, ablası Christin evlerinin içindeki gizli bir geçitten göndererek kurtarmış. Victor, Kırmızı Atlı Jones'in sağ kollarından bir tanesi. Christin'in sevgilisiymiş. Ash'i çok severmiş, Kenneth'ı da öyle. Senelerce Ash'i aramış, aramış ama asla bulamamış. Bu onu yıkmış, yıkmış ve daha çok yıkmış. Ash ise aile evindeki katliamdan kaçtıktan sonra ormanda saklanmış. Sonrasında ise Mary isimli bir kadınla tanışmış. Kadının yanında bir sene kaldıktan sonra Kırmızı Atkılı Jones 'un onu bulmasından,  Ash'i koruduğu için onu da öldürmesinden korkmuş ve yanından California'ya kaçmış. Sonrası belli. Sokaklarda yaşamaya başlamış. Ailesinin öldüğü o gece bir daha kendisine Christian denmemesi gerektiğine inanmış. "Christian öldü." derdi bana hep.  "Christian öldü. Artık Ash var. Ash mutlu demek. Ben asla üzülmeyeceğim." Hayatımda gördüğüm en merhametli kişi. Gerçekten. Bir kedi bulmuş sokakta. Kedi, ailesi tarafından, sokaktakiler tarafından büyük zarar görmüş. Aslında insanların gerçek yüzlerine biraz daha o zamanlar anlamış. Orada zar zor çıkan papatyaları büyütürmüş. Kediye bakarmış. Sonra  bundan üç buçuk sene önce, yaklaşık 4, Patricia ile karşılaşmış, kardeşleriyle. Kaybedecek hiçbir şeyi yokmuş Ash'in. Bu yüzden onlarla bir gelmeyi kabul etmiş. En fazla beni öldürürler diye düşünüyormuş. Ancak ona öldürmemişler. Ona yeni bir hayat vermişler. Yaşamak için bir şans vermişler. Var olmak için bir neden... Bunu ancak cennette görebilirsin. Ash "Bana cenneti verdiler." derdi. Belki de gerçekten vermişlerdir. Ardından Ash aşık olmuş Patricia'ya. Ve olaylar bu zamana kadar geliyor işte. Kırmızı Atkılı Jones duyduğuma göre Ash'in peşini bırakmamış. Ancak Ash'i Ash olaraktan tanıyıp tanımadığını bilmiyoruz. Tekrardan birisinin ötmüş olma ihtimali var çünkü Victor'dan haber alınamıyor ve Victor Christian'ın isminin Ash olduğunu biliyor.


- Siz de bunu tekrardan değiştirdiniz öyle mi, dedi Grace. 


-Evet öyle oldu. Abelard olmasına karar verdik. Bu isim Patricia'nın en sevdiği isimlerden bir tanesiymiş. 


Grace ona daha da sokuldu. Onu sarıp sarmaladı. Tatlı tatlı söylemesi için fısıldadı ona. 


-Peki Malcolm? 


-Kötüler Kampı lideri  Malcolm'un gerçek adı Jason. Jason, Europe'nin sevgilisi. Europe Kırmızı Atkılı Jones'un yanında çalışan bir kız. Jason da öyle. Sağ kollarından bir tanesi denilebilir. Sol da olur diyelim. Çocuk çok zeki, çok kurnaz ama asla elini kana bulamaz. Europe ile Köln'de yaşama hayalleri vardı. Bu çukurdan gerçekten kurtulabileceklerini düşünüyorlardı ki kurtuldular da. Şu anda Köln'deler. Patricia'nın krallığındalar galiba. Jones Güney Krallığı'nda. Ondan durmadan kaçmak için böyle bir yol buldular. Tam zıttına yerlerde görev aldılar. Europe ile Patricia çok yakın arkadaş. Aynı zamanda Patricia zamanında Kırmızı Atkılı Jones ile de karşılaşmış ve aslında birbirlerini tanıyorlarmış. Kızların isimlerini değiştirmesinin temel nedenlerinden bir tanesi de bu. 


-Başka bir neden var mı yani bizi kime karşı eğitiyorlar? 


-Düşmanlara. Kızlar buraya ait değiller veya yanlarında gelenler. Onlar bir başka evrene aitler. Grace, bu sana ne kadar saçma gelir bilmiyorum ancak Kinsey kendi evreninde çok iyi bir fizikçiymiş. Sicim Teorisi üzerinde yaptığı çalışmalarla bir portal inşa edecek kadar ve o portalı bozabilecek kadar. Ancak en yakın arkadaşı onu arkasından bıçaklamış. Onu öldürmek için o portalı tekrardan inşa edip buralara kadar gelmiş. Onların ölüm fermanları olduğundan dolayı isimlerini değiştiriyorlar. Tekrardan izlerini bulamasınlar diye. Neyse sizi de onlara karşı eğitiyorlar. Çünkü onlar buraya geldikleri zaman sizi söküp atacaklar, bizi söküp atacaklar. Onlara göre böyle bir şey gerçekten mümkünse, yani bir ışıma mümkünse ,tek kurtuluş yolu söküp atmak. Başka bir şey değil. Kızlar gibi tekrardan bizi yaratmaktan, sil baştan yapmaktan ve yaşamamıza izin vermekten bahsetmiyorum. Büyük bir kıyımdan bahsediyorum.  Sizi bu yüzden eğitiyorlar. İyilerin kazanması için. 


Grace kendi kampında olanların kıyıma gidecek olmasına güldü ve kendisinin ölmemesi için bütün dünyanın ölmesine izin verebileceğini düşündü. Eğer kendisi ölecekse herkesin ölmesini izin verebilirdi. Öğrendiği bu bilgilerle gülümsedi. Saf Valentina diye düşündü. "Kinsey'in yaşadığı kaderi, şimdi sen yaşayacaksın." 


Patricia balkonda Ash'in yanına oturmuştu. Yine bir gece vaktiydi. Yorgun neredeyse uyuyacak olan Ash ona dönüp gülümsedi. 


-Burada tahta çıkışını hatırlıyorum Patricia.


Bu söz üzerine gözlerini kırpıştırdı kız. 


-Neden bunu şimdi söyledin? 


- Gerçek bir kraliçe gibi duruyordun. Gerçekten de bunun için eğitilmiş olduğum belliydi. O tacı takarken her şeyi göze aldın. Tacı taç için değil de insanlık uğruna taktın. Halkın için verebileceğin her bir zerreyi hatta daha fazlasını verecek olduğunu hissettim. Bunu sadece gerçek bir kraliçe yapar. Başkası değil.


Patricia biraz düşündü. Onayladı. 


- Haklısın. Gerçekten de haklısın. Burayı ne zaman böyle görmeye başladığımı hatırlamıyorum. Geldiğimde buradan nefret ediyordum. Şu an her şey kanla yazılmış gerçeklerle dolu. Dostumuz dediklerimiz asla dost olmayacak Ash. Sadece dinlenmek ve onlarla da savaşmak için hazırlanmak için duraklar olacaklar. 


- Öteki tarafa geçti değil mi? 


Patricia Alec'ten bahsettiğini anladı. Alec; Jacksonın yanına, infaz birlikleri başına, geri dönmüştü. Bir Westerburg'e kral dahi diş geçiremezdi. 


-Ölmedi. Hayır ölmedi. Alec görüp görebilecek olduğun en zeki kişidir. Bunun için elbette ki bir önlem almıştı. Esir düşürüldüğünü ve zarar gördüğünü iddia ederek oraya geçti. Marget burada kaldı. Bu nedenle bize gerçekten orası hakkında bilgiler veriyor. Jackson çok büyük bir ordu toplamış 3 sene içerisinde. Engelbertha ve Penelope'den bizi yıkacak olan bir plan yapmasını istemiş. Önce bizi bulmaları gerek. Daha doğrusu çektiğimiz duvarları aşmaları gerekiyor. 


-Bunun için de size ulaşmaları lazım, dedi Ash 


-Evet, bu büyük bir sıkıntı. Jackson gereğinden fazla büyük bir ordu toplamış. Bütün dünya ile bir anlaşmaya varmış. Zaten diğer kralların ondan çekindiğini söylemişti Margaret. En son Deli Kral diye seslenmeye başlamışlar. Margaret bu lakaptan hastalıklı bir haz aldığını söylemişti. Birlikteliklerinde ona bu adla seslenmesini istediği zamanlar dahi oluyormuş. 


Yüzünü memnuniyetsiz ve "ben bunu neden biliyorum?" sorusu ile ekşitti genç kadın. Yanındaki genç adamın elini hiç düşünmeden tuttu. Üç senedir her yerine işlemiş bu adamı koruyacaktı. O her büyük aşığın yaptığı hatayı yapıyordu. Victor gibi, Jones gibi, Kenneth gibi, Jason gibi düşünüyordu. Oysa bela kara bir bulut gibidir. Gölge gibidir. Var olanların isimlerine yapışır, asla bırakmaz. Karabasandır. Tek farkı her an gecedir. 


Kadın parmağındaki basit yüzüğe baktı. Ash'i yanından ayırmadığı için işe sokmamıştı. Yanında bütün işlerinde yardımcı olması için tutuyordu. Birlikte plan yapıyorlar, birlikte gelen şikayetlere bakıyorlar, birlikte paraları kontrol ediyorlar ve daha nicesi. Patricia ona maaş vermeyi teklif etse de Ash bunu kesin bir dille reddetmişti. "Sen ve bu evren için yapıyorum. Para için değil." Ve işte bu yüzüğü ondan gizli çalıştığı işten biriktirdiği para ile almıştı. Evlilik teklif etmişti. Patricia onunla geçirdiği geceleri değil sadece; konuşmalarını, yemek yemelerini, gece sohbetlerine de aşıktı. Her şeyine aşıktı gencin. 


Dalıp gittiğini genç adamın dudaklarını alnında hissetmesi ile fark etti. Bu küçük temas ile heyecanlandı, içine titrek bir nefes çekti. Konuşmaya devam etti. 


- Germania markisi olarak Alec ona yardım edince her şey sarpa sarmış.


- Alec neden bunu yapıyor? 


- Alec tahtı istiyor ve gerçek varisin kendisi olduğuna inanıyor. Ona bunun için kötü bir şey söyleyemem. İnsanlar kendi amaçları uğruna yaptıkları şeyler için asla kötü bir şey söyleyemeyiz. Çünkü o zaman kendi amaçlarımız için yaptıklarımızı ve yaşadıklarımız için diğerlerinin üzerine basışlarımızı, diğerlerini yakıştılarımızı, diğerlerinin yollarına çıkışlarımızı hiç saymamız gerekir. Alec de kendince doğru olanı yapıyordu. Kendisi için ve soyu için...Her neyse, Germenia onların yanında yer alır alanınca diğerleri de onların yanında yer almış ve çok büyük bir ordu kurmuşlar. Gereğinden fazla büyük,  güçlü.  İmparatorluklar Ordusu diye bir isim takmışlar orduya. Denilene göre yenilemezmiş. Bütün ilimi, irfanı, teknolojiyi o orduyu güçlendirmek ve surları aşmak için yapılabilecek olan bir icada harcamışlar.  Jackson şu an saldırmak için hazır durumdaymış. Ne yapmamız gerek bilmiyorum. Muhtemelen bir şey yapamayacağız. Elimizde o kadar güçlüler yok. Bunu beklediğim için çalışmalara başlatmıştım ama elde var sıfır. Burada orası kadar zeki kişi yok. Ne yaparsak yapalım oradan birkaç adım geride olacağız. Yaptıklarını da emin ol ki bilmiyorum. 


-Kazanacağız, dedi Ash  


-Kazanamazsak bunu kaldıramam, diye cevapladı Patricia. 


Sarışın kız eteğini tutarak önündeki mihraba doğru ilerliyordu. Almanya'yı kuracak olduğu Kuzey Krallığı için bir nevi bir Başkent seçmişti Patricia. Onun taç giyme töreniydi bu. İlk tacı o giyecekti. Ardından Sophia, Daniela, Kinsey. Üzerindeki kırmızı elbisesini yerlere yaya yayarak oturdu. Ve karşısındaki Genç adama baktı. Nişanlısı Ash her haliyle dağınık duruyordu. Üzerine ne kadar smokin olsa da o bile dağınık durmuştu. Patricia  bu durumun gereğinden fazla tatlı olduğunu düşündü. Ash çarpık bir gülüş attıktan sonra konuşmaya başladı: 


-Nefertiti, seni kuzey ülkelerinin birlikteliği ile kurulmuş Kuzey Krallığının kraliçesi ilan ediyorum. Tanrının kutsal ışığı kraliçeyi korusun, melekleri kuşatsın ve krallığın baki kalsın. Çok yaşa Kraliçe Nefertiti.


Ellerinin titremesine rağmen belli etmeden tacı Paticia'nın kafasına yerleştirdi. Sarı saçlarıyla altından taç birbirlerine örterken ve birbirlerine karışırken pencereden vuran ışıkta altın sırmalı parlıyordu. Patricia bu anı yaşamış olmasına karşın anlamlamdıramadığı duygular ile heyecan içindeydi. Garipçe ayağa kalktı ve elini nişanlısının elinin üzerine koyup döndü. O zamanlar nişanlısı değildi. 3 ay sonra nişanlanacaklardı. Önünde eğilen bütün bürokratlar ve aristokratlar onu selamladılar ve Ash tekrardan bağırdı.


- Kraliçe Nefertiti, çok yaşa! 


İnsanlar bazen ne kadar saf olabiliyorlar. Kendi yapmayacakları şeyi bir başkasının da yapamayacağına inanıyorlar ama asıl o durumları yapanlar en güvendiklerinden başka kimse olmuyor. En yakınları sırtlarından bıçaklıyor.


Sırlar sırlı aynalar arkasına gizlenmelidir ki diğer insanlar sadece kendi yansımalarını görsünler ve sırlarınızı erişemesinler. Eğer sırlarınızı erişirlerse artık sizin benliğinizi değil sizin en gizli korkularınızı, en gizli yerlerinizi,anlarınızı değil, sizden başka birisini görürler. Sizi siz yapan o sırlar, sırlı aynalar arkasında duranlardır. Onların olmayışı, onlardan kurtulmak istemeniz, onlardan kurtulmak için yaptıklarınızdır. Eğer onların, insanların,  en gizli yerinizi görmesine izin verirseniz artık siz olmaktan çıkarsınız. Çünkü onlardan kurtulmanız için bir neden kalmaz. Bazen en korktuğunuz kişi olursunuz, bazense en nefret ettiğiniz kişi.


Bazı sırlar vardır ki sizinle ilgili değildir. Etrafınızdakilerin benliği ile ilgilidir. Bu zaman büyük bir ikilem yaşarsınız. Büyük bir seçim yapmak zorunda kalırsınız. Bir başkasının benliğini mi yok edeceksiniz yoksa kendi içinizde kemiren o sırrı söyleme isteğini mi? 


Valentina kendi içinde büyüyen sırrı söyleme isteğini reddetti, kaybetti ve yok ettiği kişi başkalarıydı. Başkalarının benliği ve de gerçekliği... Ash'in yaşamı, Patricia'nınki, Jason'un hayalleri. Arkadaşlarını var eden şeyleri bir bir yıktı o gün ve bunun asla farkına varmadı. O sadece en yakın arkadaşına içinde bağırıp duran söyleme isteğini bastırmak adına sorularına cevaplamıştı. Nereden bilecekti ki en yakın arkadaşının kendisini dahi öldürmek üzere olan bir köstebek olduğunu? 


Grace öğrendiği bilgileri büyük bir memnuniyetle karşıladı ve ayaklanıp mutfağa geçti. Bildiği her bir gerçeği kağıtlara döktü, belgelendirdi. Bunu isimsiz yaptı. Grace istediği zaman çok iyi yazıları taklit edebilirdi. Kendi yazısını asla kullanmadı. Kendi izlerinden hiçbir şey yoktu kendince orada. Belki de vardı. Bilmiyordu. Yazılar, kağıtlara dökülen yazılar bir parmak izi gibidir. Onu ne kadar değiştirmeye çalışırsanız çalışın sizin aklınızdan dökülürler. Sizin kelimelerinizden, sizin bakış açınızdan, sizin duygularınızdan, sizin bu yaşınıza kadar yaşadıklarınızdan, sizin amaçlarınızdan, sizin uğruna yakıp yıkabileceğiniz her şeyden oluşurlar ve eğer düşmanınız çok zeki , sinsi ise sizi sizden her zaman için daha iyi tanır. Hep bir adım önündedir. İstemeden de olsa kendi emellerini kendi imzasıyla belgelendirdi. Kendine yazılmış bir fermandan başka bir şey değildi, mühürlenmiş. Saklamak için hiçbir şey yapmadı. İşte onun da sonunu tam olarak bu getirecekti.


Eğer bir kralın kızıysanız düşmanlarınızı anlayabilmek için çok uzun yıllar harcayacak olmanız gerekir. Daha da önemlisi eğer kısa bir sürede bir düşman tanımak zorundaysanız ve bir kralın kızıysanız o zaman düşmanınızın en can alıcı noktasını öğrenirsiniz. Çünkü prensesler böyle eğitilirler, sanıldığı aksine şımarık ve hiçbir şey bilmeden değil. Koca bir ülkeyi bir başka koca bir ülkeye dize  getirebilecek şekilde yönetmeyi öğrenirler ve bunun içinde kararlar verirler. İnsanları ve düşmanları tanırlar. Ellerine kılıç alıp savaşmaktansa akıllarıyla savaşırlar. Prenslerin aksine... 


Tahtlarda krallar oturur ,veliahtlar prenslerdir ancak asla yönetenler onlar değildir. Kraliçeler yönetir,prensesler arka çıkarlar. Tahtlara kadınlar oturtur ve tahtalarda kalmasını kadınlar sağlarlar. Bir savaşta kral başta savaşa gider ancak ülkeyi yöneten kadındır,  kraliçe. Bir savaşta kral kahraman olur ama halkını yağmacılardan koruyan kraliçeden başkası değildir.


Antlaşmalar imzalanır. O antlaşmaların fikrini veren kraliçedir, halkını tanıyan odur çünkü. Erkekler sadece savaş meydanlarındadır, kadınlar ise savaş meydanlarından halkın meydanlarına kadar her yerdedirler. Erkekler sadece tahtlarda oturan bir figürdür, kadınlar ise onları gerçek kılan ilahi bir ışık. Erkekler kılıçlarını bilerken kadınlar satranç tahtaları önüne otururlar. Bu yüzdendir şah korunmaya muhtaç ve tek kareye giderken kraliçe yani vezir istediği her yere gider ve düşmanı engeller. Bu yüzdendir aslında veziri kaybedince satranç oynayan kişinin eli ayağı düşer. Eğer çok iyi bir satranç oyuncusuysanız kraliçenin yerine birisini getirebilirsiniz ancak unutmayın ki satrancı oynayan kişiler de kraliçelerin ta kendisidir. 


4 kız kardeş prensesti. Dahası kraliçe olmak için eğitildiler. Özellikle Patricia. Grace'in kokusunu ilk defa bir av köpeği değil onun tasmasını tutan alacaktı.



*10 Temmuz 2022* 


sonraki bölüm

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eros'un Laneti

                       Güneşli bir gündü. Olması gayet doğaldı da. Güneş'in tanrısı Apollon vardı zira. Nasıl olmasın? Biraz da aşk kokusu var sanki. O da Afrodit'den olma Eros'tan geliyor olmalı. Işığı ile herkesi ve her yeri aydınlatan lord Apollon, Eros ile konuşuyor hatta onunla dalga geçiyor olabilirdi. Eros'un heykeltraşların yonttuğu yüzü sertleşiyor, yontulan taşlardan bir parça haline geliyordu.  - Sen buna ok mu dersin Eros?  Eros'tan hoşnutsuz sesler çıkıyor, parmakları arasındaki okları sıkıyordu. Buna rağmen güldü aşkın lordu.  - Evet lord Apollon. Gümüş ve altın oklar... Aşkın okları ve nefretin okları.  Çok güzel güldü Apollon. Gülüşünden ışıklar saçılıyordu. Altın sarısı saçlarını savurdu ve altın oklarından birisini çıkardı.  -Bak Eros, ok budur. Seninkiler ok mudur? Yoksa sadece birer talim kılıcı mı? Peki o yay mıdır? Benimkisi gibi olanlar oktur. Bak ışıltılı günün okları. Veba oklar...

Thr Key of Darkness (1)

  THE KEY OF DARKNESS --- Chapter One --- Tears of the Monster The sun was rising over the skyline as a scary monster approached a home. Elenor woke up and smiled. Her maid Nancy came in and spoke cheerfully. “Madam, today is your wedding day. You are a very lucky woman in England.” Elenor looked into her eyes and got out of bed. “I think this day will be amazing.” But destiny had other plans. Darkness, pain, and screams were everywhere. At the Marquee of Solisticashire, Samuel of Solisticashire talked to himself. “I hope she never learns about my dark side. It will not be good for her. But she will hurt. I wish she did not want to marry me. Little shy girl, making a deal with a demon.” The demon was Samuel, and he was a bad guy. He was narcissistic and cruel. He was feeling nervous now, thinking, “Am I a ghost or a monster?” Samuel was like a panther, graceful and dangerous. He looked like he could kill with kindness, but he was a cruel kind of man. Elenor got dresse...

Yazardan Seçmeler

 Bu sayfadan ben White Rose'un kitaplarında ve kitap olmamış tek bölümlük hikayelerine ulaşabilirsiniz. İyi okumalar dilerim  Eros'un Laneti   Çiy   Çocuk Alman Tablosu   The Mystyc History   Tarihteki Modern Kadın 1855 Cadısı Historymaker Queens Series Dynasty Prometheus Thanatos ve Eros Mary on cross The Key Of Darkness