Ana içeriğe atla

The Key of Darkness (2)

 

Chapter Two

William the Pig

William arrived where his friend was waiting for him. The forest was dark, and Blood-moon forest was always dark. Some said it was haunted. William looked at the woman next to him and said, "Jane, raise your head."

The woman named Jane did not want to look up. She had been dragged here and brought with a sack over her head. She was afraid. This man was too overbearing. She tried to touch the necklace around her neck, but her neck was empty. She wailed, "My necklace…"

The man stared blankly at his hand. A bead attached to an empty leather strap that wasn't even a pearl. He shrugged and said, "I will buy you more beautiful ones. Don't you want pearls?"

The woman called out, "No, my necklace…"

"What's in this necklace, Jane?" William asked.

"The gift of the man I fell in love with. Give it back," Jane replied.

William snorted and threw the necklace at her. He turned his back to look at the trees. He did not understand the dark emotion that rose within him. He just mumbled and walked into the darkness of the trees. Footsteps came from behind him.

"Why did you give it?" Jane asked.

"You will be dead soon. I wanted to say goodbye for the last time," William replied.

Such was William, nicknamed "Dark." He would not even admit his own dark jealousy. In fact, he would not accept anything that was. Although he was the darkness himself, his demeanor was strange, almost luminous. Jane was like an angel or a ray of light with her whitish blonde hair, white skin, and amber eyes, even if she was not an albino. Everyone would like to say that her character also fit her appearance, and she would. That's why William found her strange. Jane, on the other hand, was just trying to decide whether she wanted to kill William or not.

And Thanatos, the black-winged hunter of death, wanted William to live. The Fates had decided that William had another 50 years to live like a pig.



Sonraki bölüm

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Eros'un Laneti

                       Güneşli bir gündü. Olması gayet doğaldı da. Güneş'in tanrısı Apollon vardı zira. Nasıl olmasın? Biraz da aşk kokusu var sanki. O da Afrodit'den olma Eros'tan geliyor olmalı. Işığı ile herkesi ve her yeri aydınlatan lord Apollon, Eros ile konuşuyor hatta onunla dalga geçiyor olabilirdi. Eros'un heykeltraşların yonttuğu yüzü sertleşiyor, yontulan taşlardan bir parça haline geliyordu.  - Sen buna ok mu dersin Eros?  Eros'tan hoşnutsuz sesler çıkıyor, parmakları arasındaki okları sıkıyordu. Buna rağmen güldü aşkın lordu.  - Evet lord Apollon. Gümüş ve altın oklar... Aşkın okları ve nefretin okları.  Çok güzel güldü Apollon. Gülüşünden ışıklar saçılıyordu. Altın sarısı saçlarını savurdu ve altın oklarından birisini çıkardı.  -Bak Eros, ok budur. Seninkiler ok mudur? Yoksa sadece birer talim kılıcı mı? Peki o yay mıdır? Benimkisi gibi olanlar oktur. Bak ışıltılı günün okları. Veba oklar...

Yazardan Seçmeler

 Bu sayfadan ben White Rose'un kitaplarında ve kitap olmamış tek bölümlük hikayelerine ulaşabilirsiniz. İyi okumalar dilerim  Eros'un Laneti   Çiy   Çocuk Alman Tablosu   The Mystyc History   Tarihteki Modern Kadın 1855 Cadısı Historymaker Queens Series Dynasty Prometheus Thanatos ve Eros Mary on cross The Key Of Darkness

The Mystyc History

Chapter 1: Troy  Çok uzun zaman önce yağmurlu bir gecede yatağında uyuyan kraliçe korkuyla uyandı. Feryat etti. "Truva düşüyor. Yanıyor cayır cayır. Burçlardan alevler yükseliyor. Kurtarın."  Eos kardeşi Helios için yolu açınca rahipler toplandılar hamile kraliçenin başına. Başladı kraliçe anlatmaya. "Karnımdan bir alevdir başladı yanmaya. Önce perdelere atladı yangın sonra da balkona. Burçları sardı alevler. Sancağı yuttu. Ve Lord Posidon'un ördüğü surlar çöktü." Rahipler fısıldaştılar aralarında. Korkuyla kadına döndüler. "Lanetli bir evlat var karnında. Terk edilmeli, öldürülmeli." Truva'nın kral ve kraliçesi korktular. Bebekleri doğunca onu Ida dağına bırakıp kaçtılar. Ölmesi gerekirdi bebeğin ancak Apollon görmüştü kaderi. Truva düşmeliydi.  Bebeği bir çoban buldu. Bu güzel bebeği doyurdu. Karısı oğlu bildi nişanladı şirin bir kızla. Ne olduysa o sırada oldu.  Ares ve Afrodit'in kızları Harmonia Kadmos diye ölümlü bir kralla evleniyordu. Ş...