Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Evren

  Pencereden dışarı baktım. Yağmur oklar gibi penceriye vuruyor, onları dövüyordu. İçindeki öfkeyi adeta boşaltmak istiyordu. Zaten nedensizce (!) karanlık olan hava daha da kararmıştı. Gece arabası erken gelmiş gibiydi gök. Yanardağ püskürmüş gibiydi. Pencerenin hemen önündeki koltuğa oturdum ve pencereden dışarı bakmaya devam ettim. İnsanlar ne kadar gariplerdi. Cansız şemsiyeler ile oradan oraya gidiyor birbirlerine soğuk bakışlar atıyor, o bakışları tutuyordu. Biraz neşe katan ve hayat belirtisi gösteren şeyler kesinlikle gençlerdi. Suskun ve boynu bükük parklarından, çocukluklarından kopamamış oralarda zaman geçiriyor, gülüyor ve şakalar yapıyorlardı. Rengarenk giyiniyor ve yetişkin olduklarında işleri başındayken geçmişe bakıp 'Çok güzel eğlendim. Keşke o yaşımda olsaydım.' diyecekleri anılar biriktiriyorlar. Soğuk hava bana evimi anımsatmıştı. Kalemizin soğuk duvarları, pencerenin soğuk pervazları, soğuk ve boş odalar hatta kısmen soğuk yataklar ve geceler ve rüyalar... ...

Cennetten Gelen

 Çok güzel bir kız karşımda duruyordu. Altın sarısı saçları beline kadar geliyordu. Bunlar bana uzun zamandır gri, mavi, bazen pembe beyaz ama genelde soluk renkler ve özellikle siyah olan; çoğunlukla dikdörtgen ama kare hatta bazen yarım daire şekillerini gördüğüm , gri bir toz ve sis bulutu ile örtülü güneş ışıklarını anımsatmıştı. Üzerindeki mor elbisesinin uçları yerlere geliyor ve benim solumaktan bunaldığım tozları ve de insanların acımasızca katlettiği yetmiyormuş gibi bir de katlettikleri ve daha güzel dedikleri yerlere attığı çöpleri süpürüyordu. Bana baktı. Merhametle ve de sevgiyle. Sanki onun için bir mucizeydim. O güzel kadın için. Sahi kaç yaşındaydı acaba? Ben ,bir mucize olsa gerek, 2 kıştır buradaydım. yaşıyorum. O zalim çocuklardan ellerindeki parlak kutuların esiri olmuş elleri çantalı zengin bey ve bayanlarda, bazense sadece paraları yok diyerek benim ve buradaki nadir arkadaşlarımdan olan kuyruğu olmayan kediye zarar vermek isteyen insanlardan kurtulmuştum. Boy...

The Historymaker Queens Series (Joanna of Castile)

  Joanna Of Castile-- The Mad Queen--  Chapter 2: The Christian Mother  Joanna gemiden indiğinde ve İngiltere Sarayına geldiğinde onu karşılayan kardeşine çarpık bir sevgi gösterisinde bulundu. "Catalina! Görmeyeli çok uzun zaman oluyor. Bizi kabulnettiğiniz için teşekkürler İngiltere kraliçesi." Yanında bulunan kocası Catherine demey3 yeltense de Joanna elini kaldırıp susturdu. "Catalina olarak doğan kadına Catherine diyebilmeniz sizin probleminiz majesteleri. Bu arada siz ne hakla kendinize 'majesteleri' derleyebiliyorsunuz? Büyük atanız Edward IV majesteleri dedşrtmiş midir ya da sizin büyük  ir zafer kabul ettiğiniz beyaz gülleri düşüren babanız Henry VII' e birisi majesteleri demiş midir? Siz onlardan daha önemli ne yapmış olabilirsiniz 'majesteleri' ?"  Henry aldığı bu karşılıkla rengi atarken bir daha Joanna'ya yaklaşamaya karar verdi. Ayroca Catherine'neyi de yaklaştırmayacaktı. Ona deli denmesinin bir nedeni olduğunu biliyordu am...

TARİHTEKİ MODERN KADIN

 Kadın... Bu figür tarih boyunca olmuş olan en büyük tartışmaların ana sebebi ve kaynağıdır. Hatta da para bile bir yerde bakıldığında bu figürden daha az ayrıntısız bir gerçekliktir. Peki bu figür neden her zaman bir tartışma konusu olmuştur?  Cevap ona eş yaratılmış olması gerekirken kendisini her daim yüksek görmeye eğilimli erkekler olacaktır. Belki kadınlar da aynı içgüdülere sahip ki "feminazi" aynen böyle ortaya çıktı. Ancak insanın içinden gelen içgüdüleri bastırması onu zaten insan yapan bir değerdir. Eğer bizler içgüdülerimiz ile hareket etseydik hayvanlardan farkımız kalır mıydı? O zaman bir yerde kendisini dizginleyemeyen kadınları genel bir ataerkillik düzeni oturtmuş binlerce senelik erkek hükümdarlığı ile kıyaslanmaması gerekir.  Peki bu hükümdarlık ilk ne ile başlar?  Size garip gelebilir. Ama efsaneler ile. Yoktur ki bir kadının kahramanlığı ile övünen bir efsane olsun. Hatta dini unsurlardan olan Lilith dahi hiçbir kaynakta tam bir aldatma ve cinsel...

Alman Tablosu (Bölüm 3)

 Isabella kaderlerin onun hakkında ne düşündüğünü uzun zaman önce anlamıştı. Depresyon. Kronik depresyon. Majör depresyondan daha hafiftir demişti doktoru. "Ancak daha tehlikelidir. Çünkü bir anda gelir ve majör  depresyona göre intihar oranı çok fazladır. Ve majör depresyona göre daha zor ve uzun zaman sonra geçer. Malesef uzun bir tedavi var önümüzde. Her şey size bağlı." Isabella ise kendisine bağlı olmasını istemiyordu. Zaten hayatı boyunca her şey ona bağlı olmuştu. Proje çocuk? Evet Isabella oydu ve ailesi bir şair olmasından dolayı pek memnun olmasalar gerekti. Isabella hayatında bir kez olsun bir başkasının omuzlarında olsun istiyordu. Kafası. Kesinlikle kafası da öyle. Tedavisi işe yaramıyordu. Daha da dibe battığını hissediyordu kadın. Artık bu iş bir son bulmalıydı.  Aradan bir buçuk aya yakın zaman geçmişti. Kadının  önünde eriyip gitmesi hiç hoşuna gitmemişti adamın. Bir önceki akşam onun evine gitmişti. Arabasını karanlık sokağa park etmiş ve eski binay...

Alman Tablosu (Bölüm 2)

 Karşısındaki tabloya bakıyordu genç adam. Yanında duran kadına bakmadan konuştu. Zira bakışlarını tablodan ayiramiyordu. Sanki bir büyü onu etkisi altına almıştı. "Sizce bir sanatçı neyden ilham alır? Yaşadıklarından yoksa inançlarından mı?"  Kadın gülümsedi. Adama döndü. "Ben şiirlerimde inançlarımdan ilham alıyorum. Çünkü şiir asil bir sanat dalıdır. Narindir. Yaşadıklarımız onun için fazla ağır. Hayaller, düşler... Şiir bunları anlatmak için var. Yoksa o kadar güzel düşleri nasıl iç giciklayici ve bize hissettirdiği gibi anlatabiliriz?" Adam başını salladı. Bu onu tatmin etmişti. "Ancak" diye devam etti "yaşadıklarımızı anlatmadan nasıl hayaller edinebilir ve bunu diğerlerine aktarabilirsin?" Kadın gözlerini tekrar tabloya dikti. "Kötü şeyler mi yaşadın, umudu yazarsın. Korkuyu yazarsın. Öfkeyi yazarsın. Umutsuzluğu yazarsın. Güzel bir hayat mi var önünde? O zaman çizdiğin resimleri bir suyun üzerine çizer gibi anlatırsın. Senin yasadigi...

Alman Tablosu (1 Bölüm)

  Chapter 1:  Herkes buraya tabloyu görmeye geldiğini sanırdı. Baska neden geleceklerdi ki? Belki de kendilerini yaratanı özlemişlerdi.  Prometheus, insanlara ateşi vermeden önce kimse yoktu. O ilah ki,titan, bir gün gol kenarında oturuyordu. Güneş bütün heybeti ile kavuruyordu. Prometheus gözlerini Güneş' e dikti. Kuzeni Helios'un bugün sınırlı olduğunu düşünerek basını tekrar öne eğdi ve çıplak ellerini gölün kenarında, suyun ıslattığı toprağa daldırdı. Genç titan, eline toprağı alır almaz aklına gelen fikirle sarsıldı. Bir varlık yaratma fikri. En başta ufak bir istek olan bu durum birden çığ gibi büyüdü. Prometheus istekleri altında ezildi. Duyguları adeta onu ele geçiriyordu. Derin derin soludu. Göl kristal gibi parlıyordu. Kendisini görebiliyordu yüzeyinde. Yakışıklı suratına baktı. Kendisini model alarak kilden bir heykel yaptı. Kendisinden daha kısaydı heykel. Neredeyse 1,70 civarıydı. Ancak yakışıklı bir suratı ve kivircik sacları vardı. Ancak renksizdi. Donuktu....