Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

The Historymaker Queens Series (Joanna of Castile)

  Joanna Of Castile-- The Mad Queen--  Chapter 2: The Christian Mother  Joanna gemiden indiğinde ve İngiltere Sarayına geldiğinde onu karşılayan kardeşine çarpık bir sevgi gösterisinde bulundu. "Catalina! Görmeyeli çok uzun zaman oluyor. Bizi kabulnettiğiniz için teşekkürler İngiltere kraliçesi." Yanında bulunan kocası Catherine demey3 yeltense de Joanna elini kaldırıp susturdu. "Catalina olarak doğan kadına Catherine diyebilmeniz sizin probleminiz majesteleri. Bu arada siz ne hakla kendinize 'majesteleri' derleyebiliyorsunuz? Büyük atanız Edward IV majesteleri dedşrtmiş midir ya da sizin büyük  ir zafer kabul ettiğiniz beyaz gülleri düşüren babanız Henry VII' e birisi majesteleri demiş midir? Siz onlardan daha önemli ne yapmış olabilirsiniz 'majesteleri' ?"  Henry aldığı bu karşılıkla rengi atarken bir daha Joanna'ya yaklaşamaya karar verdi. Ayroca Catherine'neyi de yaklaştırmayacaktı. Ona deli denmesinin bir nedeni olduğunu biliyordu am

TARİHTEKİ MODERN KADIN

 Kadın... Bu figür tarih boyunca olmuş olan en büyük tartışmaların ana sebebi ve kaynağıdır. Hatta da para bile bir yerde bakıldığında bu figürden daha az ayrıntısız bir gerçekliktir. Peki bu figür neden her zaman bir tartışma konusu olmuştur?  Cevap ona eş yaratılmış olması gerekirken kendisini her daim yüksek görmeye eğilimli erkekler olacaktır. Belki kadınlar da aynı içgüdülere sahip ki "feminazi" aynen böyle ortaya çıktı. Ancak insanın içinden gelen içgüdüleri bastırması onu zaten insan yapan bir değerdir. Eğer bizler içgüdülerimiz ile hareket etseydik hayvanlardan farkımız kalır mıydı? O zaman bir yerde kendisini dizginleyemeyen kadınları genel bir ataerkillik düzeni oturtmuş binlerce senelik erkek hükümdarlığı ile kıyaslanmaması gerekir.  Peki bu hükümdarlık ilk ne ile başlar?  Size garip gelebilir. Ama efsaneler ile. Yoktur ki bir kadının kahramanlığı ile övünen bir efsane olsun. Hatta dini unsurlardan olan Lilith dahi hiçbir kaynakta tam bir aldatma ve cinsellik göste

Alman Tablosu (Bölüm 3)

 Isabella kaderlerin onun hakkında ne düşündüğünü uzun zaman önce anlamıştı. Depresyon. Kronik depresyon. Majör depresyondan daha hafiftir demişti doktoru. "Ancak daha tehlikelidir. Çünkü bir anda gelir ve majör  depresyona göre intihar oranı çok fazladır. Ve majör depresyona göre daha zor ve uzun zaman sonra geçer. Malesef uzun bir tedavi var önümüzde. Her şey size bağlı." Isabella ise kendisine bağlı olmasını istemiyordu. Zaten hayatı boyunca her şey ona bağlı olmuştu. Proje çocuk? Evet Isabella oydu ve ailesi bir şair olmasından dolayı pek memnun olmasalar gerekti. Isabella hayatında bir kez olsun bir başkasının omuzlarında olsun istiyordu. Kafası. Kesinlikle kafası da öyle. Tedavisi işe yaramıyordu. Daha da dibe battığını hissediyordu kadın. Artık bu iş bir son bulmalıydı.  Aradan bir buçuk aya yakın zaman geçmişti. Kadının  önünde eriyip gitmesi hiç hoşuna gitmemişti adamın. Bir önceki akşam onun evine gitmişti. Arabasını karanlık sokağa park etmiş ve eski binaya girmişt

Alman Tablosu (Bölüm 2)

 Karşısındaki tabloya bakıyordu genç adam. Yanında duran kadına bakmadan konuştu. Zira bakışlarını tablodan ayiramiyordu. Sanki bir büyü onu etkisi altına almıştı. "Sizce bir sanatçı neyden ilham alır? Yaşadıklarından yoksa inançlarından mı?"  Kadın gülümsedi. Adama döndü. "Ben şiirlerimde inançlarımdan ilham alıyorum. Çünkü şiir asil bir sanat dalıdır. Narindir. Yaşadıklarımız onun için fazla ağır. Hayaller, düşler... Şiir bunları anlatmak için var. Yoksa o kadar güzel düşleri nasıl iç giciklayici ve bize hissettirdiği gibi anlatabiliriz?" Adam başını salladı. Bu onu tatmin etmişti. "Ancak" diye devam etti "yaşadıklarımızı anlatmadan nasıl hayaller edinebilir ve bunu diğerlerine aktarabilirsin?" Kadın gözlerini tekrar tabloya dikti. "Kötü şeyler mi yaşadın, umudu yazarsın. Korkuyu yazarsın. Öfkeyi yazarsın. Umutsuzluğu yazarsın. Güzel bir hayat mi var önünde? O zaman çizdiğin resimleri bir suyun üzerine çizer gibi anlatırsın. Senin yasadigi

Alman Tablosu (1 Bölüm)

  Chapter 1:  Herkes buraya tabloyu görmeye geldiğini sanırdı. Baska neden geleceklerdi ki? Belki de kendilerini yaratanı özlemişlerdi.  Prometheus, insanlara ateşi vermeden önce kimse yoktu. O ilah ki,titan, bir gün gol kenarında oturuyordu. Güneş bütün heybeti ile kavuruyordu. Prometheus gözlerini Güneş' e dikti. Kuzeni Helios'un bugün sınırlı olduğunu düşünerek basını tekrar öne eğdi ve çıplak ellerini gölün kenarında, suyun ıslattığı toprağa daldırdı. Genç titan, eline toprağı alır almaz aklına gelen fikirle sarsıldı. Bir varlık yaratma fikri. En başta ufak bir istek olan bu durum birden çığ gibi büyüdü. Prometheus istekleri altında ezildi. Duyguları adeta onu ele geçiriyordu. Derin derin soludu. Göl kristal gibi parlıyordu. Kendisini görebiliyordu yüzeyinde. Yakışıklı suratına baktı. Kendisini model alarak kilden bir heykel yaptı. Kendisinden daha kısaydı heykel. Neredeyse 1,70 civarıydı. Ancak yakışıklı bir suratı ve kivircik sacları vardı. Ancak renksizdi. Donuktu. Ruh u

1855 Cadısı (Hançer,Aieie, Cadı)

  Canter 3: Hançer, Aieie, Cadı   Ormana girmiş ve Kirke için önemli olduğunu hatırladığım bitkileri arıyordum. Onun hakkında hiçbir şeyi unutmamıştım. En sonunda aradığım karahindiba tarlası önüne gelince derin bir nefes çektim ciğerlerime. Uçsuz bucaksız bir deniz gibi duruyordu. Çöküp en iyi karahindibaları aramaya başladım. Bulduklarımı bohçama tıktım.  Mayfair'e üç koca bohça ile döndüm. Malikamemdeki nimfalara seslendim. "Bana selanit, ay taşı, kuarst ailesindeki bütün taslari, kaplan gözü, sitrin ve akik bulun! Bir de kazan." Nimfalar yanımdan uzaklaştılar. Malikanenin holünün ortasında kaldım. Kemerime ilistirdiğim hançeri çıkardım. Kirke için kendim çalmıştım. Ben hırsızların tanrısı idim. Bir tapınaktan yüzlerce yıl önce çalmıştım. Bence üzerinde ne varsa gitmişti. Gülümsedim. Kabzası gümüş, keskin ucu ilahi bronzdu. Tokmağı dişi kaplandı. Gülümseyip deri kınıyla bir kemerime geri taktım.  Nimfalardan birisini önden bohçaları vermek üzere yollamıştım. Ben de atı

1855 Cadısı (Hediye Edilen Takım Yıldızları ve Hakikat)

  Chapter 2: Hediye Edilen Takım Yıldızları ve Hakikat  Beklediğim güzel kadın üzerinde beyaz ipek geceliği ile balkona çıktı. Çok güzeldi. Tıpkı hatırladığım gibi. Hatıralarımda dans ettiği gibiydi Kirke. Gözlerinde benim aksime aşkın kederi yoktu. Mumu kenara koydu ve ellerini yaslayıp derin derin geceyi içine çekti. Zaman ilerledikçe isim değiştiriyordu. Kirke değildi artık.  Faith idi. Inanç. Faith Cara. Kont Cara'nın kızı Faith. Oğlunun kızı rolünü iyi beceriyordu yalan söylemeyeceğim. Su anda birisi bizi yakalasa büyük ihtimal evlendirilirdik. Bu gülümsememe neden oldu.  Ben gülerken gözleri bana takıldı. Orada asılı kaldı. Kaşları catıldı. Ve sesi bana ulaştı. "Lord Hermes?!" Gülümsedim. Reverans yaptım sevdiğim kadının önünde. "Leydi Faith." Hayranlıkla devam ettim konuşmaya. "Çok buyuleyicisiniz." Güldü aşık olduğum kadın. "Bunu daha çok kadına söylediğini biliyorum. Kahramanlarınla karşılaştım. Bana da zamanında söylediniz. Ama karşılığı

1855 Cadısı (Kirke,Aklımdaki Kadın)

Chapter 1: Kirke, Aklımdaki Kadın  Zeus, Helios soyunun gerçeğini öğrenince konseyi hızla toplamıştı. Açıkçası babamın neden bu kadar gerildiğini o sıralar pek anlamamıştım. Helios ile hararetle tartışıyorlardı. Bu anları severdim yalan söylemeyeceğim. Babamın şimşeklerinden birisini çekmesi an meselesi iken Helios'un ihanet etmesi de öyleydi. Bir kız hakkında konuşuyorlardı. Kirke... Dediklerine göre bir denizciye aşkından dolayı tanrılık bahsetmişti. Bir nimfayı ise kıskançlığı sebebi ile korkunç bir canavara çevirmişti. O bir cadıydı. Bu gülümseme sebep oldu. Babam son sözünü söyledi. Onun sürgün edilmesini istedi.  Günlerce onun hakkında bilgi aradım. Ama asla var olmamış gibiydi. Bin kuzeninin binini de ziyaret ettim. Hoş ve yapışkan bir karşılama harici herhangi bir şey görmedim. Onu o kadar merak ediyordum ki bu cömert karşılamaları normalde memnuniyetle kabul edeceğim yerde oradan hıncla ayrılıyordum. En sonunda Helios'un sığır bekçisi kızlarının yanına geldim. Gülümsed

The Mystyc History

Chapter 1: Troy  Çok uzun zaman önce yağmurlu bir gecede yatağında uyuyan kraliçe korkuyla uyandı. Feryat etti. "Truva düşüyor. Yanıyor cayır cayır. Burçlardan alevler yükseliyor. Kurtarın."  Eos kardeşi Helios için yolu açınca rahipler toplandılar hamile kraliçenin başına. Başladı kraliçe anlatmaya. "Karnımdan bir alevdir başladı yanmaya. Önce perdelere atladı yangın sonra da balkona. Burçları sardı alevler. Sancağı yuttu. Ve Lord Posidon'un ördüğü surlar çöktü." Rahipler fısıldaştılar aralarında. Korkuyla kadına döndüler. "Lanetli bir evlat var karnında. Terk edilmeli, öldürülmeli." Truva'nın kral ve kraliçesi korktular. Bebekleri doğunca onu Ida dağına bırakıp kaçtılar. Ölmesi gerekirdi bebeğin ancak Apollon görmüştü kaderi. Truva düşmeliydi.  Bebeği bir çoban buldu. Bu güzel bebeği doyurdu. Karısı oğlu bildi nişanladı şirin bir kızla. Ne olduysa o sırada oldu.  Ares ve Afrodit'in kızları Harmonia Kadmos diye ölümlü bir kralla evleniyordu. Ş